YÜK



Haber Vakti / 24.04.2025

Herkesin omuzlarında taşıdığı bir yük vardır. Yük kelimesine hangi açıdan baktığınız önemlidir. Yük denilince aklınıza sadece taşınır-taşınmaz eşyalar mı geliyor, yoksa Allah'ın insanoğluna yüklediği emanetler mi geliyor? Bu bakış açısı karakterinizi belli eder. Sorumsuzluğun zirvesinde yaşayanlar yük kelimesinin mana derinliğini anlayamaz. Hatta yük ve eşya taşıyan nakliyecilerle karıştırırlar.

Allah'ın insana yüklediği en büyük emanetlerden biri de akıldır. Kuran-ı Kerim'deki Ahzab Suresi'nin 72. ayetinde "Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de onlar onu yüklenmekten çekindiler ve onun sorumluluğunu yerine getirememekten korktular. Ne var ki, onu insan yüklendi. Bunca kabiliyet ve nimetlerle donatıldığı halde yüklendiği emanetin hakkını veremeyen insan ne kadar zalim, ne kadar cahildir" buyuruluyor. Bakara Suresi'nin 286. ayetinde geçen "Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus'ahâ" ifadesi ise "Allah hiçbir insana kaldıramayacağı yükü yüklemez" anlamına geliyor.

İnsanoğlunun yaradılış gayesinde büyük yükümlülükler vardır. Eğer insansanız ve vicdan sahibi iseniz dünyada olup biten hiçbir şeyi görmemezlikten, duymamazlıktan, bilmemezlikten gelmeye hakkınız yok. Bu yüzden hepimizin taşıması gereken yükümlülükler var. Kim olursak olalım, hangi meslekten olursak olalım, Allah katında hepimiz kulluk vazifemizi yerine getirmekle ve insanlığa faydalı işler yapmakla yükümlüyüz.

Mesela anne ve babaların evlatlarına karşı yükümlülüğü olduğu gibi evlatların da anne ve babalarına karşı yükümlülüğü vardır. Doktorlar hastalarının Allah'tan şifasını bulması için elinden geleni yapmalı, avukatlar adaletten yana olarak müvekkillerinin hakkını savunmalı, öğretmenler öğrencilerine ilim-irfan öğretmeli, mühendisler imza attığı projelerin ölçülerine ve hesaplamalarına dikkat etmeli, patronlar işçilerinin maaşını vaktinde ödemeli, işçiler de aldıkları maaşın hakkını vererek patronlarına mahcup olmamalıdır.

Gördüğünüz üzere insanların da birbirlerine karşı yükümlülüğü bulunuyor. Âlimler ümmete yalan söylememeli, siyasetçiler millete hizmet etmekten geri durmamalı, esnaflar müşterilerine hileli veya fahiş fiyatlı ürünler satmamalıdır. Toprağını eken çiftçinin bile bir yükümlülüğü vardır. Kanunî Sultan Süleyman hocasına, "Meyve ağaçlarını sarınca karınca / Günah var mı karıncayı kırınca?" diye sorunca hocası Ebussuud Efendi "Yarın Hakk'ın divanına varınca / Süleyman'dan hakkın alır karınca" diye cevap vermiştir.

Bunca ilahi ve insani uyarıya rağmen âlimler sapıtıyorsa, siyasetçiler yoldan çıkıyorsa, memurlar görevini yapmıyorsa, esnaflar hileden vazgeçmiyorsa, sanatçılar şöhret peşinde koşuyorsa, gazeteciler gündemcilik oynuyorsa, patronlar helale harama dikkat etmiyorsa, işçiler de patron gibi yaşamaya çalışıyorsa vay halimize... İnsanoğlu içine dünya hırsını doldurarak dünyayı kendine yük ettiğinin bile farkına varamıyor. O lüks evleri, lüks arabaları, lüks tatilleri, bol sıfırlı kazançları kendimize yük eden biz değil miyiz?

Kimler dünya yükünden kurtulmak için ahireti hatırlayacak, kimler İslam coğrafyasındaki mazlumlar için seferber olacak, kimler milletin derdiyle dertlenecek, kimler Gazze için cihat yapacak, kimler hakkı ve adaleti yüceltecek, kimler hakikatin peşinde koşacak? Üstat Necip Fazıl Kısakürek'in "Sakarya Türküsü" şiirindeki "Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük? / Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!.." mısralarıyla ömrünü feda ederek anlatmaya çalıştığı davanın şuurunu kimler omuzlarında taşıyacak?

Hani atamalarda daha hassas davranılacaktı, hani bürokrasinin en üstünden en altına kadar liyakat gözetilecekti, hani kifayetsiz muhterislere fırsat tanınmayacaktı, hani kerameti kendinden menkul isimlere makam teslim edilmeyecekti, hani birtakım ailelerin sülalece kadrolaşmasına göz yumulmayacaktı.

Deminden beri anlatmaya çalıştığım ibretlik konularda yüzlerce roman yazılmalıydı, yüzlerce film çekilmeliydi ama maalesef yaşadığımız dönem sanata, edebiyata, şiire, öyküye, sinemaya, televizyona ve medyaya hak ettiği değerin verilmediği bir dönem olarak tarihe geçecek. Sanatını ve kalemini boşa harcayanlar unutulup gidecek. İlmini ve bilgisini insanlığa faydalı hale getiremeyenler de "kitap yüklü eşek" olarak anılacak.

Dünya ahiretin tarlasıdır. Dünyada ektiklerimiz ahirette karşımıza çıkacak. Kapının önüne paspas yapılmayacak tiplere en güzel makamlar hediye ediliyorsa bunun mutlaka bir bedeli olacaktır. Yük alması gerekirken yük olup yükünü tutmaya çalışan tiplerden millet tiksinmeye başladı. Çünkü çoğu yükünü tuttu, geldiği yeri unuttu. Kimi il/ilçe başkanı oldu, kimi milletvekili oldu, kimi müdür oldu, kimi ünlü oldu...

Neticede herkes ya sırtında cehennemine odun taşıyacak, ya da sırtında cennetine tuğla taşıyacak. Ölünce sizi kimin yıkayacağını değil, ölünce sizi kimin iyi hatırlayacağını düşünürseniz beni daha iyi anlarsınız. Şimdi düşünün; kim kime yük oluyor, kimler yükünü tutmaya çalışıyor, kimler omuzlarındaki ağır yükü taşıyabiliyor?


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.