YANLIŞ ANLAMAYIN!



Mektup Edebiyat Dergisi / 04.07.2022

Eylem ve söylem birliği çok önemlidir. İletişimin ana kurallarından biri budur. Söylemlerinize dikkat etmezseniz eylemleriniz ciddiye alınmaz. Sabaha kadar içki içen birinin ayıldıktan sonra akşama kadar etrafındaki insanlara "sakın içki içmeyin, günahtır" demesi ciddiye alınır mı? Her söylem insanlar tarafından farklı şekillerde algılanabilir. Buna rağmen insanlar bilinçsizce konuşmaya devam ediyor. Bilinçsizce sarfedilen sözlerin üstüne bire bin katılıp yazılı medya, görsel medya ve sosyal medya üzerinden servis edilmesiyle insanların kafası karıştırılıyor ve bu da maalesef yanlış anlaşılmalara sebebiyet veriyor.

Yalanlara alıştırılan toplumlar doğruların kıymetini geç anlar. Bugün emeğin önemini, liyakatin kıymetini, dürüstlüğün faziletini insanlara anlatamıyorsunuz. "Liyakat" demek bir tarafa geçerek orada yalakalık yapıp, karşı tarafa sabahtan akşama kadar küfretmek midir? "Hayır, olur mu öyle şey?" demeyin. Bunlar ne yazık ki oluyor. Demek ki bazen kavramlar da çok yanlış anlaşılıyormuş.

İnsanların umutlarıyla ve duygularıyla dalga geçilmesinin konu edildiği kaç roman yazılmalı, kaç film çekilmeli acaba? Daha düne kadar birbirlerine karşı ağza alınmayacak sözler söyleyenler bugün ilginç bir şekilde bir araya gelebiliyor. Ummadığınız insanları bazen ortak acıları, bazen de ortak çıkarları bir araya getirir. Bunu anlayabilmek öyle sanıldığı kadar kolay değildir. İsterseniz birkaç örnek vereyim.

"Gençler, dünyayı dolaşın, farklı kültürleri tanıyın" denildiğinde yokluklar içinde mücadele ederek hem okumaya çalışan hem de hayata tutunmaya çalışan fedakâr gençlere söylenmiyor ki o sözler... Hak etmediği halde birden fazla maaş alan süper(!) zekâlı yöneticilerin dertsiz-tasasız yaşayan ve hiçbir ideali olmayan çocuklarına söyleniyor o sözler...

"Sanatçılar, sizler toplumun aynasısınız, daima sizlerin yanında yer alacağız" denildiğinde duruşundan taviz vermeyen, şöhret peşinde koşmayan, özgün eserler üretmek için gece gündüz emek veren asil sanatçılara söylenmiyor ki o sözler... Halka tepeden bakan, ünlü olmak ve gündemde kalmak için her türlü ahlaksızlığı yapan ünlülere(!) söyleniyor o sözler...

"Çiftçiler, ekilmedik yer bırakmayın, sizlere destek olmaya devam edeceğiz" denildiğinde tarlasını namusu gibi koruyan, ektiği her ürüne gözbebeği gibi dikkat eden emektar çiftçilere söylenmiyor ki o sözler... Devletten aldığı destekle tarlasına ektiği ve biçtiği ürünleri fiyatı kurtarmıyor diye çürümeye terk eden veya fiyatı artsın diye stok yapan fırsatçı toprak sahiplerine söyleniyor o sözler...

Fedakâr gençler, asil sanatçılar, emektar çiftçiler, güzel insanlar... Her duyduğunuz sözü niye bu kadar ciddiye alıyorsunuz? Güya size hitap edilerek söylenen sözler gerçekten sizin için mi söyleniyor? Ne diyeyim, her duyduğunuzu yanlış anlamayın.

Mesela ben de filmlerde duyduğum gıcırtı, tıkırtı, hışırtı gibi sesleri gerçek zannederdim. Meğer onların hepsi efektif seslermiş. Yağmur sesinin et pişirme sesiyle, atların ayak seslerinin hindistancevizi kabuklarının birbirine vurulmasıyla, ok atma sesinin bambuyla, silah sesinin zımba tabancasıyla, gök gürültüsü sesinin alüminyum levhalarla, yumruk sesinin çiğ ete vurulmasıyla, kalp çarpıntısı sesinin plastik kovaya vurulmasıyla çıkarıldığını biliyor muydunuz? "Foley" desem bilenler bilir. Sinemanın ve kurgunun bilinmeyen sanatıdır. Filmlerde, dizilerde, reklamlarda, kısacası izlediğimiz her yapımda Foley sanatçılarının imzası vardır. Foley ustası olabilmek için ritim duygusunun çok iyi olması gerekiyormuş.

15 Temmuz'un yıldönümündeyiz. Şehit Astsubay Ömer Halisdemir başta olmak üzere şehitlerimize Allah'tan sonsuz rahmetler diliyorum, gazilerimize de hürmetlerimi sunuyorum. O gece şahit olduğumuz işgal girişimi gerçekti. Üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen insanlara doğru düzgün anlatılamadı. Hak geçmesin, mesela geçen sene TRT'de 10 bölümlük "Mahrem" isimli bir belgesel yayınlandı. Ayrıca Erkan Petekkaya'nın başrolde oynadığı "15/07 Şafak Vakti" isimli sinema filmi de 15 Temmuz 2021 tarihinde seyirciyle buluştu. Ancak bunların dışında daha etkili ve daha özgün yapımlar seyirciyle buluşturulamadı.

Zevklerin ve ihtirasların hakikatlerden daha kıymetli olduğu bir zamandan geçiyoruz. İnsanlara portakalı gösterseniz "Washington" diye zıplayacak boş kafalı şişman yafalar var. Belki de bu yüzden insanlar her konuda yorum yapmaya ve her anlarını sosyal medyada paylaşmaya kendilerini mecbur hissediyorlar. Bana soracak olursanız; okuyalım, araştıralım, düşünelim, empati yapalım, istişare edelim, ona göre fikrimizi beyan edelim. Hayatımızı biraz daha makul bir düzeyde yaşamaya çalışalım ve her duyduğumuz sözü yanlış anlamayalım. Haddinden fazla hız, haz, hırs ve garez insanı insanlıktan çıkarır. Bu yazdıklarımı da inşallah yanlış anlamazsınız.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.