VASIFLI VAKIFLARA HASRET KALDIK!



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.01.2019

İnsan... Eşref-i mahlûkat... Mahlûkların en şereflisi... Bizim dini ve milli kültürümüzün temelinde "insan" vardır. Biz sevgiyi ve şefkati hayatın her alanına yaymış aziz bir milletin torunlarıyız. Bu anlayış medeniyetimize de sirayet etmiştir. İnsan, eğer isterse el birliğiyle bütün insanlara, bütün canlılara ve bütün tabiata hiçbir maddi karşılık beklemeden büyük faydalar sağlayabilir.

Osmanlı döneminde de "insan" odaklı bir anlayış hüküm sürdüğü için insanlar arasında hiçbir dil, din ve ırk farkı gözetmeksizin insanlara hizmet edilmiş ve bu "yardımlaşma" anlayışı kutsal bir vazife olarak benimsenmiştir. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (S.A.V.) de "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır" diye buyurmuştur.

Atalarımızın "yardımlaşma" anlayışı zaman içerisinde büyük hayır müesseselerinin yani vakıfların hayata geçmesine vesile olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu dev bir vakıf medeniyetine sahipti. Başta padişahlar olmak üzere varlıklı insanlar ve devlet adamları çeşitli vakıflar kurarak İslam dininin gerektirdiği yardımlaşmayı sağlamışlardır. Vakıf anlayışı insanlara, hayvanlara ve doğaya duyulan sevgi ve saygının tecessüm etmiş haliydi. Asırlar önce yüreğimize nakşedilen sevgi, şefkat ve yardımlaşma anlayışı hayırda yarışın tecelli etmesiyle birlikte devletimizi ve milletimizi her zaman payidar kılmıştır.

Vakıflaşma anlamında öylesine güzel ve anlamlı vakıflar kurmuşuz ki, bunlardan bazılarını sizlerle de paylaşmak isterim. Leylek Vakfı, At Vakfı, Duvar ve Sokak Temizliği Vakfı, Meyve Ağaçları Diken Vakıf, Köprüleri Sellerin Zararından Koruyan Vakıf, Serbest Kalan Köleleri Koruyan Vakıf, Borcundan Dolayı Hapse Düşenlere Yardım Vakfı, Misafirleri Ağırlayan Vakıf, Helva Dağıtan Vakıf, Pabuç Parası Veren Vakıf, Yetimlere Eğitim Vakfı, Yetim Kızlara Çeyiz Hazırlama Vakfı, Fakir ve Kimsesizlerin Cenâzesini Kaldırma Vakfı, Hastalara Ücretsiz Bakım Vakfı, Köylere Hastane Vakfı...

Sevgi, şefkat ve yardımlaşma anlayışı sadece insanlara yönelik değildi. Bitkileri, hayvanları ve bütün hayatı kapsıyordu. Bu yardımlaşma bilinci hayır sahibine büyük bir mutluluk verirken, yardım gören kişinin ise asla "yalnız" ve "sahipsiz" olmadığını hissettiriyordu. Hayır sahipleri yaptıkları hayrın herkes tarafından bilinmesini istemezdi ve kendilerini büyük bir özenle gizlerdi. Çünkü sağ elin verdiğini sol el görmemeliydi. Mevlana'nın deyimiyle cömertlik ve yardım etmekte "akarsu" gibi olmak, şefkat ve merhamette "güneş" gibi olmak icap ederdi.

Hayatı maneviyatla ve yardımlaşma şuuruyla kuşatan vakıflar devletin yetişemediği konularda da aktif olmuştur. Mesela medreseler, camiler, hastaneler, şifahaneler, kervansaraylar, misafirhaneler ve yetimhaneler inşa ederek dayanışma temelli hizmet de üretmişlerdir. İşte bu sivil irade ve sivil dayanışma toplumsal sorunların çözülmesinde en önemli faktör olmuştur. Vatandaşlar devlete müracaat etmeden bu vakıflar üzerinden birçok ihtiyaçlarını gidermişlerdir.

Düşünebiliyor musunuz? Borcundan dolayı hapse düşecek olan bir insanın borçlarını bir hayırsever ödüyor ve o insan hapse düşmekten kurtuluyor. Kış günü yakacak kömürü olmayan bir aileye adı sanı bilinmeyen bir yardımsever kömür temin ediyor. Yetim oğlunu nasıl okutacağını, yetim kızını nasıl evlendireceğini kara kara düşünen dul ve yoksul bir annenin yardımına meçhul bir zengin "Hızır" gibi yetişiyor ve o ihtiyaç sahibi anneye yardım ederek onların derdine derman oluyor, duasını alıyor.

Biraz önce yazdıklarım bir masaldan veya bir filmden alıntı değildir. Atalarımızın bize miras bıraktığı vakıf kültürünün en güzel örneklerindendir. Çünkü geçmişten bugüne ışık tutan vakıflar Osmanlı Devleti'nde sosyal güvenlik sisteminin temelini oluşturuyordu. Bu yüzdendir ki, Osmanlı döneminde 26 binden fazla vakıf kurulduğu söylenmektedir.

Peki bugün vakıflar ne amaçla kuruluyor, kimlere hizmet ediyor, kimlerin yardımına koşuyor, hiç düşündünüz mü? Geçmişten bugüne doğru bir kıyaslama yaptım ve hazin bir manzarayla karşılaştım. Vakıflara yönelik bakış açım şudur. Her şeyi devletten beklemeyelim. Vakıflarımız da halkımızın ihtiyaçlarını büyük oranda karşılayabilir ve bu sayede devletimize de destek olur.

Türkiye'deki özel ve tüzel vakıflar Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün denetiminde faaliyet göstermektedir. Ayrıca her il ve ilçedeki valiliklerin ve kaymakamlıkların bünyesinde "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı" bulunmaktadır. Bu vakıflar ise Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın bünyesindeki Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü'ne bağlıdır.

Bugün 60.000 TL ve üzeri mal varlığı olan gerçek veya tüzel kişiler Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün izniyle vakıf kurabilir. Vakfın adının, amacının, özgülenen mal ve hakların, yönetim yapısının, yerleşim yerinin yer aldığı vakıf senedi hazırlanır ve noterde tasdik ettirilir. Vakfın amacı hukuka uygun, belirli, anlaşılabilir olmalı ve süreklilik arz etmelidir.

Vakıfların kuruluş aşamasını araştırırken en çok dikkatimi çeken ibare "Vakıflar Genel Müdürlüğü denetim makamı olup, vesayet makamı değildir" ibaresi oldu. Bu ibare "ben denetlerim ama kefil olmam" gibi bir anlama geliyor. Vakıflar kuruluş amacına ne kadar bağlı kalıyor ve bu anlamda ne kadar denetleniyor?

Şimdi öyle ilginç vakıflar var ki, yaptıkları yardımların reklamını yapıyorlar. Hani sağ elin verdiğini sol el görmeyecekti. İnsanların yaptıkları yardımları reklam etmesi veya başkalarına duyurması hoş bir davranış değildir. Böyle yapıldığı zaman yardım alan insanlar rencide olur. Ayrıca yapılan yardımla övünmek kişiyi kibre götürür. Bu yüzden insani yardımların gizli olması daha faziletlidir.

Ülkemizdeki vakıflar ve dernekler acayip "kurumsal" ve çok "profesyonel" oldular. "Kâr amacı olmayan" kurumlar olarak bildiğimiz vakıfların büyük çoğunluğu "ticarethane" gibi faaliyet gösteriyor. Vakıflar ve dernekler hayırda yarışmıyorlar, kazançta yarışıyorlar. İyiliğin reklamını yapmaktan haz duyuyorlar. Yardım adı altında kendilerine kazanç sağlamaktan hiç utanmıyorlar. Bazı vakıf ve derneklerdeki üst düzey yöneticiler görev yaptıkları vakıfları ve dernekleri siyaset sahnesine geçiş yapabilmek için "basamak" olarak kullanıyor.

Bugün bir kişiye "Gel güzel kardeşim, seninle Türkiye'de nesli tükenen, türkülere bile konu olmuş telli turna kuşlarını koruyan ve bakımını üstlenen bir vakıf kuralım mı?" diye öneride bulunursanız muhtemelen "iyi de, bizim bundan kazancımız ne olacak?" şeklinde bir tepkiye maruz kalabilirsiniz. Peki kumarı yaymak ve kumarcıları bir araya getirmek için kurulan vakıf ve derneklerden haberiniz var mı? Toplumu sapkın ilişkilerle ifsat etmeyi amaçlayan insanların insan sevgisine dayalı kurdukları vakıfları ve dernekleri biliyor musunuz?

Yabancı istihbarat servisleri bile ülkemize ajan göndermek yerine vakıflar ve dernekler kuruyor. Bu kurumlar vasıtasıyla hem bilgi topluyorlar hem de hedefledikleri ülkelerde karışıklık çıkarıyorlar. Yabancı vakıfların bilhassa İstanbul'da ve Ankara'da şube açması ise oldukça manidardır.

Türkiye'deki vakıfların büyük çoğunluğu eğitim, sağlık, sosyal yardım ve sosyal hizmet vakıflarıdır. Sanat vakıflarının sayısı 469, bilim-teknoloji vakıflarının sayısı 408, tarım-hayvancılık vakıflarının sayısı ise 275 olarak resmi kayıtlarda geçiyor. Maksadım size istatistiksel bir sunum yapmak değil. Bunca vakıf varken neden halen ülkemizde sosyal, kültürel ve bilimsel alanda büyük atılımlar yapamıyoruz?

Vakıf kurmak büyük bir maharet değildir. Önemli olan o kurulan vakıfları şuurlu bir şekilde yönetmektir. Vakfın kuruluş amacına kalben ve fikren sebat etmek daha doğrusu ahdetmek gerekir. Vakıf yöneticileri ve çalışanları yapacakları en küçük bir hatanın bile yardıma muhtaç insanları rencide edeceğini unutmamalıdır.

Ey vakıf yöneticileri, bugün sizler Afrika'ya, Balkanlar'a, Ortadoğu'ya ve dünyanın birçok ülkesine insani yardımlar ulaştırıyorsunuz. Allah zeval vermesin. Fakat yanıbaşınızdaki yardıma muhtaç insanları neden görmüyorsunuz? İyilikte, hayırda ve hasenatta suya düşen bir damlanın etrafında oluşturduğu halkalar şeklinde hareket etmeniz gerekmez mi? Önce köy ve mahalle, sonra ilçe, ardından il, ülke, komşu ülkeler, kıtalar ve bütün dünya...

Geçtiğimiz Eylül ayında Kocaeli'nde bir baba oğluna okul elbisesi alamadığı için intihar etti. Neredesiniz eğitim vakıfları? Sanata ve edebiyata dair yeteneği olan gençler televizyonlardaki yarışma programlarında reyting uğruna harcanıyor. Neredesiniz sanat vakıfları? Bugün beyin göçü durdurulamıyor. Hayatını bilime adayan gençlere ülkemizde sahip çıkılmıyor ve o gençler yurtdışına gidiyor. Neredesiniz bilim vakıfları? Hakkâri, Şırnak, Tunceli ve Iğdır'da bulunan vakıfların sayısı tek haneli rakamları geçmiyor. "Doğu'da ve Güneydoğu'da işsizlik ve terör neden bitmiyor?" diye soranlara bu tutarsızlığı söyleyebiliriz. Neredesiniz Doğulu hayırseverler?

Kapitalist sistem vakıf kültürümüze de büyük zararlar verdi. Ahdine bağlı kalan ve hassasiyetle hareket eden vakıfları tenzih ediyorum. Ne yazık ki, birçok vakıf kurulduktan birkaç sene sonra kuruluş ahdine bağlı kalamıyor. Sistemin bir oyuncağı olup çıkıveriyor. İhtiyaç sahiplerine yardım yapılmıyor, ihtiyacı olmayan kişilere yardım yapılıyor. Sanat, spor, bilim ve diğer alanlarda küçücük bir desteğe ihtiyaç duyan insanlara destek olunmuyor. Hiçbir amacı ve ideali olmayan kuruluşlara "sosyal sorumluluk" adı altında destek olunuyor.

Vakıfların titiz bir şekilde denetlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca bütün vakıfların istihbarat kurumları gibi "gizlilik" ilkesiyle hareket ederek yoksul ve yardıma muhtaç insanları araştırıp bulmaları gerekir. Vakıfların kültürümüze, sanatımıza ve edebiyatımıza yönelik büyük katkılar sağlayacağına yürekten inanıyorum. Ancak dini ve milli hasletlerimizin en önemli unsurlarından biri olan vakıf kültürümüzün bu denli istismar ve ihmal edilmesine gönlüm razı olmuyor. Sadece şu hususlara dikkat edelim; hayırda yarışalım ve sağ elin verdiğini sol el görmesin.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.