SANATI REKLAMA HARCAMAYIN, REKLAMINIZ SANAT OLSUN!



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.10.2019

İnsan, sosyal ve iktisadi bir varlıktır. Dünya var olduğu günden beri insanların ihtiyaçları da günden güne artmıştır. Bu yüzdendir ki, ekonomi kavramı her birey için önem teşkil eder. İnsan çalışsa da, çalışmasa da, üretse de, üretmese de küresel ekonominin işlevi değişmez. Çünkü küresel ekonomi sizin emeğinize değer vermez, sizi daha fazla nasıl sömüreceğini hesaplar. Şunu unutmayalım; Allah bizi kazancımızla, sağlığımızla, sevdiklerimizle ve nefsimizle bazen arttırarak bazen azaltarak her daim imtihan edecektir.

Kapitalist sistem güya insanca yaşamanız için sizi sabahtan akşama kadar çalıştırır. Çalışmaktan arta kalan zamanlarınızı bile yönetmeye çalışır. Bunu da medya üzerinden kurgular. Medya, kişilerin algılarını ve ilgilerini irdeler ve buna yönelik içerikler üretir. Küresel medya kuruluşları boşu boşuna bu alana milyonlarca dolarlık yatırım yapmıyor. Biz edebiyatta, sanatta ve medyada iyi bir seviyede değiliz. Taklitçilikten öteye gidemiyoruz, özgün içerik üretemiyoruz, değerlerimizi yansıtabilen filmler çekemiyoruz, nitelikli yayınlar yapamıyoruz.

Haz ve hız çağında yaşıyoruz. Hazzın doruk noktasına çıkabilmek için her şeyi hızlı bir şekilde tüketiyoruz. Buna sanat eserleri de dâhildir. Küresel güçlerin ekonomi, sanat, siyaset ve daha birçok alanda dünyayı kuşatmaya çalıştığını hepimiz biliyoruz. Günde ortalama 6 saat televizyon izlersiniz, internetsiz yaşayamazsınız, kitap okumazsınız, tiyatroya ve sinemaya gitmezsiniz ve bu yaptıklarınızın farkına bile varamazsınız. Yıllardır devam eden küresel düzeydeki medyatik ve ideolojik kuşatmaya karşı milletçe mücadele etmeliyiz. Bakıyorum, birileri "işine geldiği gibi" hareket ediyor, birileri de bu uğurda mücadele ederek ömrünü feda ediyor.

Sanatta ve edebiyatta ne yazık ki birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmiyoruz. Devlet sanata makul düzeyde destek veriyor. Her seferinde bahane olarak öne sürülen tiraj, reyting, hit gibi birtakım rakamlar yüzünden sanata verilen emek gözardı ediliyor. Dolayısıyla birbirinden kopuk olan sanatsal unsurlar küresel medyanın oyuncağı oluyor. Sanatta, edebiyatta ve medyada güçlü olamazsanız boş bıraktığınız yerlerden sürekli saldırıya maruz kalırsınız.

1966 yılında ABD'li küresel sermaye baronu David Rockefeller "Ekonomik açıdan bakılırsa, sanatla haşır neşir olmanın doğrudan ve elle tutulur getirileri olabilir. Sanat, bir şirkete yaygın tanıtım ve reklam; halk nezdinde daha parlak bir itibar ve daha olumlu bir şirket imajı sağlayabilir" demiş. Dünyayı zehirleyen sigaranın mucidi olan Yahudi işadamı Philip Morris ise "Bir şirket ancak sanatla büyür" demiş. Bunları örnek teşkil etmesi için değil, ibret olsun diye alıntı yaparak yazdım. Küresel medyanın nasıl bir zihniyete sahip olduğunu anlayabiliyor musunuz?

Ticaret, her zaman kâr odaklı yapılır. İşadamları kâr etmeli ki, varlığını sürdürebilsin. Buna bir itirazımız yok. Fakat Türkiye'deki özel sektör firmalarının sanata ve edebiyata yönelik yatırımlarını yetersiz buluyorum. İşadamları özel okullar, özel hastaneler, özel gazeteler ve özel televizyonlar kurarak eğitim, sağlık ve medya sektörüne yatırım yapıyor. Ama özel sanat kurumları açan firmaların sayısının çok az olduğunu söyleyebilirim. Onlar da "çağdaş sanat" adı altında ne idüğü belirsiz sanat galerilerine veya filmlere sponsor oluyor. Zaten göstermelik bir "kurumsal imaj" için sanata yatırım yapan bu şirketler Batılı bir tavır benimsedikleri için samimi bulunmuyor.

Büyük firmaların faaliyet alanlarında genellikle "İnşaat, Enerji, Turizm, Lojistik" gibi alt başlıklar görürsünüz. Neden bu alt başlıkların yanında "sanat" yok? İşadamlarının sadece en yüksek düzeyde kazanç getirecek sektörlere yatırım yapması büyük bir bağnazlıktır. Yatırımcı işadamlarının ticaret anlayışını size küçük bir örnekle anlatayım. Anadolu'nun herhangi bir şehrine giderler. Sahil kesimine otel veya pansiyon yaparlar, şehrin iç kesiminde yüksek katlı siteler inşa ederler, şehrin dışına da maden ocağı kurarlar. Sonra o güzelim şehri perişan edip başka bir şehre aynı yatırımları yapmaya çalışırlar. Ekonomik koşullar sadece bu alanlarda mı yatırım yapma imkânı sağlıyor?

İşadamları yatırım yapmak istedikleri şehirlerde otel açmak, konut inşa etmek veya maden ocağı açmanın yanı sıra film platoları inşa edebilirler, öz sermayeleriyle yatırım yaparak film çekebilirler, sanatçılar için sergi ve fuar alanları açabilirler, sanat atölyeleri kurabilirler. Sanatsal faaliyetler inşaat veya enerji sektöründeki gibi büyük kâr bırakmayabilir ama bu faaliyetler ülkemizin yarınları için çok güzel bir adım olur. İşadamları böyle bir atılım sayesinde "sanatçı" bile yetiştirebilirler. Çünkü ülkemizin gerçek sanatçılara çok ihtiyacı var.

Özel sektör firmalarının sponsor olarak değil, bilfiil özel şirketler açarak sanata yönelik yatırım yapmasından yanayım. Eğer işadamları sanatı bir sektör olarak baz alırsa ülkemizin kalkınmasına da büyük katkılar sağlayabilirler. Devletin de sanatsal faaliyetlerde bulunan şirketlere vergi, sosyal sigorta primi, yer temini gibi konularda muafiyetler sağlaması gerekir. Ülkesini ve milletini seven insanların sadece siyasette ve ticarette başarılı olmaları yetmez, sanatta ve edebiyatta da çok başarılı olmak gerekiyor. Eğer bir işadamı sadece paraya odaklanırsa saflığını ve hayal gücünü kaybeder, vaktinden önce tükenir, sahip olmaya çalıştığı şeyleri kazanma hırsıyla insani duygularını yitirir.

Sinemalarda izlediğiniz filmler 3-5 tane yapımcıya aittir. Televizyonlarda izlediğiniz dizilerin ve programların çoğu 3-5 tane yapım şirketi tarafından yabancı ülkelerde daha önce yayınlanmış filmlerden ve programlardan uyarlanıyor. En çok izlenen filmler, en çok dinlenen müzik albümleri, en çok satılan kitaplar bizim dini ve milli değerlerimizle bağdaşmıyor. Sanatsal faaliyetlerin birkaç şirketin bünyesinde tekelleşmesini garipsiyorum. Küresel medyanın taklitçisi olmuş kuruluşların "medya" ve "sanat" alanında yürüttüğü algı operasyonlarına karşı çok dikkatli olmalıyız. Küresel medya boş durmuyor. Filmler, medya kuruluşları, bilim kurgu romanları, çizgi filmler, belgeseller ve bilgisayar oyunları üzerinden subliminal mesajlar vererek dünyayı zihnen farklı bir geleceğe hazırlıyorlar.

"Çağdaş sanat" diye tabir edilen sanat anlayışı sadece zenginlere hitap ediyor. Hâlbuki sanat toplumun her kesimine hitap etmelidir. Sanatı kimse "elit" veya "varoş" diye ayıramaz. Bu yüzden ülkesini ve milletini seven işadamlarının yetenek avcıları gibi sanata ve edebiyata ilgisi olan gençlere ve yetişkin insanlara ulaşması gerektiğini düşünüyorum. Sanatsal eserler üretmek amacıyla kurulacak şirketler sanatçılar ve yazarlar için bir istihdam kapısı olur. Sanatta ve edebiyatta destanlar yazabilmek için büyük fedakârlıklar yapmalıyız.

İşadamlarımız yıllarca "markalaşmak" adına birçok sektöre yatırım yaptılar. "Marka" olarak imal edilen her şey kullanılır ve tüketilir. Biz sadece "marka" değil, "sanatçı" da yetiştirmeliyiz. Kıymetli sanatçılarımızla ve edebiyatçılarımızla ortak adımlar atarak yepyeni eserler üretilebilir. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde dizi veya sinema filmleri çekebiliriz, tiyatro eserleri sahneleyebiliriz, konserler verebiliriz, festivaller düzenleyebiliriz. Geleneksel el sanatlarımızı bütün dünyaya tanıtabiliriz. İstersek edebiyat eserlerimizi bile her dilde yayınlatabiliriz. Böylece dünya çapında bir başarı yakalarız ve dünyaya "özgün sanat" ihraç ederiz.

Tüketim çılgınlığının had safhaya ulaştığı böyle bir dönemde sanatsal üretime daha çok değer vermeliyiz. Sanata yatırım geleceğe yatırımdır. Her şeyi devletten beklemek veya sanatçıları kendi kaderine terk etmek çözüm değil. Mesela dünyada en çok alışveriş merkezinin İstanbul'da olduğunu biliyor muydunuz? İstanbul'da 97 tane alışveriş merkezinin olması büyük bir başarı değildir. Alışveriş merkezleri tüketim mekânlarıdır. Siz hiç alışveriş merkezlerinde sanat atölyeleri gördünüz mü? Sanat atölyeleri genellikle çarşılardaki, pasajlardaki veya ara sokaklardaki küçücük dükkânlarda bulunur ve geleneksel el sanatlarımız o sanat atölyelerindeki yaşı ilerlemiş sanatkârlar tarafından icra edilir.

Biz zengin bir coğrafyada yaşıyoruz. Ülkemizin dini ve milli değerlerimizle harmanlanmış edebiyata, müziğe ve sanata hasret duyduğunu unutmayalım. Kültürel zenginliğimizi ortaya çıkarmalıyız ve bunu bütün dünyaya aktarmalıyız. Yunus Emre, Mevlana, Evliya Çelebi ve Ahmet Yesevi gibi tarihi şahsiyetlerimizin hayatlarını ve eserlerini sanatın her alanına yansıtmalıyız. Mesela Abbas Sayar, Ahmet Haldun Terzioğlu, Ali Erkan Kavaklı, Emine Işınsu, Erol Toy, Gürbüz Azak ve Hasan Nail Canat gibi yazarlarımızın romanlarının televizyon dizisi, sinema filmi veya belgesel olarak çekilmemesi gerçekten üzücüdür ve ülkemiz için büyük bir kayıptır.

Merhum dedem şair, yazar ve tiyatrocu Hasan Nail Canat'ın 41 yıl boyunca büyük zorluklar içerisinde sanatını icra ettiğini bilenler bilir. Bundan tam 20 yıl önce, 1999 yılında "35 yıl önce tiyatro yapacağımız zaman afişler için, kostümler için arkadaşlardan borç alırdım, bugün de değişen bir şey yok!" demiş ve adeta bugünleri anlatmış. Bu vesile ile 21 Ekim 2004 tarihinde aramızdan ayrılan merhum dedem Hasan Nail Canat'a vefatının 15. yıldönümünde Allah'tan sonsuz rahmetler diliyorum. Ruhu şâd olsun, mekânı cennet olsun.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.