OUR İDEAS AREN'T İN POWER*



Mektup Edebiyat Dergisi / 02.06.2022

Yazımın başlığı belki dikkatinizi çekmiştir. Arapça, Rusça veya Çince mi yazsaydım acaba diye düşündüm ama en sonunda İngilizce yazmaya karar verdim. Başlığın Türkçe karşılığı "Fikirlerimiz iktidarda değil" (*). Şimdi konuyu müsaadenizle daha detaylı anlatayım.

2000'li yılların ilk çeyreğinde yaşıyoruz ve hepimiz yaşadığımız döneme şahitlik ediyoruz. Elbette ki bugünlere kolay gelmedik. Ülkemizin ve milletimizin asırlardır süregelen bir kültürü, bir tarihi, bir sanatı ve bir edebiyatı var. Bilhassa Cumhuriyet'in ilanından sonra Batılılaşma hevesiyle değerlerimizden uzaklaştırıldık. Köy-kent, elit-varoş, laik-muhafazakâr, fakir-zengin gibi bir sürü toplumsal tasnifler yapıldı.

Eskiden tartıda hile yapmayan, kimseyi kandırmayan, dünya malına tamah etmeyen ve harama el uzatmayan esnaflarımız vardı. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in (S.A.V.) "Rüşvet alan da veren de melundur" hadis-i şerifini şiar edinen belediye başkanlarımız vardı. Yaşantılarıyla olmasa da sahnedeki duruşlarıyla ve üsluplarıyla topluma örnek olan sanatçılarımız vardı. "Kanımın son damlasına kadar vatanıma ve milletime hizmet etmek istiyorum" diyen vatansever vatandaşlarımız vardı.

Güya biz Müslümanlar olarak hepimiz kardeştik ve kardeşlerimizin derdiyle dertlenecektik.
Güya "Rabbim beni bana bırakma, beni nefsimle baş başa bırakma" diye dua ederdik.
Güya dünya oyun ve eğlence yeri değildi ve bu yüzden nefsimize hoş gelen heveslerin peşinde koşmayacak, kibirden, riyadan, hasetten, iftiradan, dedikodudan ve israftan uzak duracaktık.
Güya işi ehline verecektik, liyakatten vazgeçmeyecektik, kul hakkına el atmayacaktık.
Güya sözün namusuna itibar ederek doğru söze sahip çıkacaktık, yanlış söze karşı çıkacaktık.
Güya haksızlık kimden gelirse gelsin, mazlumdan yana olacaktık, zalime karşı çıkacaktık.

Son yıllarda değer yargılarımız çok değişti. Arsızlığa cesaret, hırsızlığa hüner, zinaya aşk denilmeye başlandı. Sizler de belki farkına varmışsınızdır. Ayşe'ler Seda'ya, Kübra'lar Gülben'e, Elif'ler Sıla'ya, Fatma'lar Hadise'ye, Hatice'ler Aleyna'ya, Ahmet'ler Tarkan'a, Mehmet'ler Kerimcan'a, Yunus'lar Serdar'a, Yusuf'lar Kıvanç'a, İlyas'lar Mahsun'a özendiler. Yusuf'lar Joseph, Âdem'ler Adam, Davut'lar David, Bünyamin'ler Benjamin, İskender'ler Alexander, İsmail'ler Samuel, Cebrail'ler Gabriel oldu.

Emek, adalet, vicdan, hoşgörü, güven, huzur, bereket, ecel, kader, vebal... Bu kavramlar artık sloganlaştırıldı. Kürsülerde, mitinglerde, reklamlarda ve sosyal medyada gırla gidiyor, kâğıt üstünde kalıyor, söylemden öteye gidemiyor. Bunların da ötesinde çok derin ahlaki sıkıntılarımız olmasına rağmen gerçeklerle yüzleşmeye yanaşmıyoruz. Gerçeklerin farkında olmadığımız için mucize çözümler bekliyoruz. Her konuda hile ve dalavere çevirmeyi iyi biliyoruz. Sonra da "biz niye bu hale geldik?" diyoruz.

Salgın hastalığın etkisi azalınca nefsimizle baş başa kaldık ve var gücümüzle malımıza mülkümüze sarıldık. Bizim varımız yoğumuz evlerimiz, arsalarımız ve arabalarımızmış! Sahibi olduğumuzu zannettiğimiz evlerimizin ve arabalarımızın fiyatını 5 kat arttırdık ama maneviyatta ne kadar alçaldığımızı hesaplayamadık! Huzuru parada, mutluluğu gayrimenkulde, eğlenceyi tatilde, sosyalleşmeyi sosyal medyada aramaya başladık.

Televizyonların halini görüyorsunuz. Ahlaksızlığı özendiren diziler ve seviyesiz programlar tam gaz devam ediyor. Televizyon kanallarının yayın akışında seviyeli programlar ve özgün yapımlar görebiliyor musunuz? Yerli ve milli olduğunu zannettiğimiz gazetelerin de durumu iyi değil. Zaten ülkemizde "gazeteci" denilince akıllara haber üreten veya fikir üreten kişiler gelmiyor. Herkes köşe yazarı olmak istiyor, muhabirlik yapmaya gerek duyulmuyor. Bol bol köşe yazarımız var ve çoğu da uçağa binmek istiyor, "hangi uçağa?" diye sormayın.

Maddi kazancımız artmasına rağmen paramız pul oldu, emeğimizin değeri düştü, toprağımızın bereketi kaçtı. Boşu boşuna olmuyor depremler, seller, yangınlar, kazalar, salgın hastalıklar... Ama bunları kime anlatacaksınız? Bunları anlamak için arkeolog, psikolog, sosyolog, astrolog, antropolog veya etimolog olmaya gerek yok. Her şey kabak gibi görünüyor ama biz millet olarak hiçbir şeyden ders almıyoruz. Bu kepazelikler karşısında "kıyamet alametleri" veya "dünyanın çivisi çıktı" gibi söylemlerle öfkemizi dizginliyoruz. Bunlardan hepimiz sorumluyuz, bunun bedeli çok ağır olacak ve bu bedeli hepimiz ödeyeceğiz. Daha nasıl anlatayım?

Neyse, sorun değil, takmayın kafanıza... Nasıl olsa fikirlerimiz iktidarda değil. Ben de bunları ileride filmlere ve romanlara konu olsun diye yazıyorum. Bunları başkaları(!) düşünsün. O zaman tekrar söyleyelim mi, slogan gibi, şiir gibi... OUR İDEAS AREN'T İN POWER... Türkçe'sini de yazmama gerek var mı? Bence gerek yok, anlayan anladı.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.