MAKAMLAR MURDAR OLDU!



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.07.2021

Oldum olası kişileri ve kurumları isim vererek eleştirmekten uzak durmuşumdur. Olayları, kişileri, kurumları ve gündem adı altında ipe sapa gelmeyen konuları tartışmak insanlara nedense daha cazip geliyor. Şahsen ben bugüne kadar rehavete kapılan, insanların yaşadığı bunalımı anlamak istemeyen, dünyadan bihaber yaşayan, burnundan kıl aldırmayan ve herkese tepeden bakan gafillerin körelmiş zihniyetlerini eleştirdim. Eleştirirken mantıklı bir çözüm önerisi de dile getirmeye çalıştım. Çünkü maksadım birilerini birilerine kırdırmak değil.

Geçen sene yazdığım "Sanatsız bir dünya ister miydiniz?" başlıklı yazımda süreci yakından takip edeceğimi söylemiştim. Ne yazık ki yaşadığımız süreç en çok eğitime, sanata ve edebiyata zarar verdi. Zaten "uzaktaki köy" misali hep geri planda tutulan sanatsal faaliyetler sürekli ötelendi. Öğrencilerin ve öğretmenlerin maruz kaldığı durumları anlatmak bile istemiyorum. Şairler, yazarlar, ressamlar, hattatlar, müzisyenler, tiyatrocular, kısacası geçimini sanatıyla sağlayan gerçek sanatkârlar büyük sorunlarla baş başa kaldılar.

Ülkemizde sanata ve sanatçıya verilen değeri de bir kez daha anladık. Ünlü(!) sanatçıları konunun dışında tutuyorum. Şöhretlerine güvenerek yıllarca milletin sırtından tomar tomar para kazanan ünlü(!) sanatçılardan "sanat camiası" için herhangi bir dayanışma örneği görmedik. Sanatçılar için yapılan devlet desteği de beklentileri tam anlamıyla karşılayamadı. Açıklanan rakamlar gerçek sanatçıların derdine derman olmayınca bir anlam ifade etmedi ve ateş düştüğü yeri yaktı. Emektar sanatçılar canının derdine düşerken tuzu kuru olan ünlüler(!) ihtişamlı hayatlarına aynen devam ettiler.

Şahit olduğumuz ölümler ve vakalar bile bir ibret vesilesi olmadı. Bizim ülkemizin en büyük sorunu görevini yapmayan insanların maaşlarını tıkır tıkır almasıdır. Nasıl ki, mahkeme kadıya mülk değilse, devlet makamları da mülk değildir, emanettir. Hiçbir makam Yüce Allah'ın makamından üstün değildir. Şahsiyet sahibi insanlar görev yaptıkları makamlara değer katarlar ve bir farkındalık kazandırırlar. Üstlendikleri görevleri adına halel getirmeden layıkıyla yerine getirenler asla unutulmaz ve başarılarından dolayı her zaman saygıyla anılırlar.

Günümüzde ise makam sahibi insanların hal ve hareketleri insanların zihninde büyük şüpheler uyandırıyor. Bazı şeylerin şüyuu vukuundan beterdir. Birileri halen "makamcılık" oynuyor. Hak etmedikleri makamlara şans eseri atanan insanlar aldıkları maaşla yetinmeyip başka makamlardan da maaş almak istiyorlar. Bu nasıl bir doyumsuzluktur? Demek ki haram kazanç cüzdanda durduğu gibi durmuyormuş. Haram kazanç insanoğlunun karnını doyursa bile gözünü doyurmuyormuş ve sürekli bir açlık hissi meydana getiriyormuş. Gözü doymayan insanları da beslemek kolay değildir. Artık insanlar o makamları Allah'ın emaneti olarak görmüyor, şeytani ihtiraslarına giden mubah bir yol olarak görüyorlar. Bu yüzden bereketsiz makamlar murdar oldu.

15 Temmuz'un yıldönümündeyiz. Dile kolay, 5 yıl olmuş. Şehitlerimize Allah'tan sonsuz rahmetler diliyorum, gazilerimize hürmetlerimi sunuyorum. Şehit Astsubay Ömer Halisdemir'in 15 Temmuz'da canını feda ederek yaptığı kahramanlık bile sinemalarda, televizyonlarda, romanlarda doğru düzgün anlatılmadı. "15 Temmuz'a tiyatro demek ihanettir" diyenlere soruyorum. 15 Temmuz'u sanatta ve edebiyatta anlatmamak kime ihanettir? Aynı olay Amerika'da yaşansa Hollywood yapımcıları en az 10 film çekmez miydi, yazarlar en az 20 roman yazmaz mıydı? İşte böyle bir ortamda sanatın önemini anlatmak, kıymetli sanatçılarımız için birkaç kelam etmek bir anlam ifade etmiyor. Çünkü bereketi kaçan makamlarda bu sözleri anlayacak insan da kalmadı.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.