MADDİYATTA YÜKSELDİKÇE MANEVİYATTA ALÇALIYORUZ!



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.02.2021

Zaman su gibi akıp geçti. Ömür dediğimiz sağlıklı bir nefesten ibaretmiş. Kulağımıza okunan ezanla başlayan ömrümüz camide adımıza okunan salayla son buldu. Eskiler evvel zaman içinde yaşadı. Şimdi bizler ahir zaman içinde yaşamaya devam ediyoruz. Mevsimler değişti, şehirler gelişti ve insanoğlu her şeye alıştı. Ancak rollerimiz değişmedi, insani yönlerimiz gelişmedi. İnsanoğlu yaşama gayesini sadece yemek, içmek, uyumak ve çılgınlar gibi eğlenmekten ibaret sandı. Maddiyatta yükseldikçe maneviyatta alçaldığımızın farkına varamadık. Hayatımızın hedefi, gayesi ve amacı değişti. Hayatımıza yön vermesi gereken kavramlar bozuk para gibi bir çırpıda harcandı. Kim bilir, belki de bu yüzden yitirdiğimiz değerlerimizi hatırlamak herkese nostaljik geliyor.

İnsanlar nefsinin kölesi olduğu andan beri vurdumduymaz oldular. Ölüm bile artık insanlara sıradan geliyor ve insanlar hakikatlerle yüzleşmek istemiyor. Demek ki dünyevi nimetlere halen doyamamışız. Hayattan çok yüksek beklentileri olan insanları yamaç paraşütü ile uçurumdan atlayıp havada süzülerek uçan insanlara benzetirim. Uçurumdan paraşütle boşluğa atlamak heyecanlıdır, gökyüzünde süzülerek uçmak güzeldir, paraşütle uçmak emniyetlidir ama konacağınız yeri bilmiyorsanız ummadığınız bir yere çakılabilirsiniz.

Biz, millet olarak alışkanlıklarımızdan kolay kolay vazgeçemiyoruz. Kafeteryalar, lokantalar, alışveriş merkezleri, eğlence merkezleri, oteller ve plajlar bizi bekliyor. Ne olursa olsun, yaşadığımız gibi inanmaya devam ederiz. Durmadan selfie fotoğraflar çekinip o fotoğrafları sosyal medyada paylaşırız, durum(!) paylaşımları yaparız, çılgın eğlence partilerinde boy gösteririz. Zaten 2020 yılı salgın hastalıkla mücadeleyle geçti. Galiba 2021 yılı da aşı tartışmaları ile geçecek. Peki, insani, dini ve milli değerlerimizi genç nesillere nasıl aşılayacağız, unutturulan değerlerimizi insanlara nasıl hatırlatacağız, internet ve medya üzerinden toplumun bilinçaltına zerk edilen subliminal (bilinçaltı) mesajları nasıl bertaraf edeceğiz?

Mısırlı sanatçı Mohamed Sobhi, 2015 yılında Mısır'daki CBC TV'de yayınlanan bir televizyon programında şunları söylüyor; "Şayet bir medeniyeti yok etmek istersen, bunun 3 aşaması vardır; aileyi yıkmak, eğitimi yıkmak, örnek olanı değersizleştirmek. Aileyi yıkmak için anneye farklı bir rol biç. Öyle ki, ev hanımı olmaktan utansın. Eğitimi yok etmek için öğretmenleri toplumda itibarsızlaştır. Öyle ki, öğrencileri bile ona hakaret edebilsin. Örnek olanları gözden düşürmek için âlimleri ve fikir adamlarını değersizleştir. Onlara şüphe ile bakılmasını sağla, ta ki kimse onları dinlemesin".

Akıllı, lüks ve güvenli evler, tam donanımlı plazalar, duble yollar, asma köprüler, metro hatları, demiryolları, modern çarşılar, devasa kültür merkezleri, yüksek kapasiteli spor salonları ve birbirinden ihtişamlı oteller inşa ediliyor. Bir diğer tarafta ise insanlar harcanıyor, aileler yıkılıyor, öğretmenler, âlimler ve fikir adamları itibarsızlaştırılıyor. Herkese özendirilen ahlaksızlık ile birlikte siyaset, ticaret, sanat ve edebiyat bir aparat gibi kullanılıyor ve göz göre göre kirletiliyor. Mısırlı sanatçı Mohamed Sobhi'nin de dediği gibi, kadınlar ev hanımı olmaktan utanıyor. Evliliğin mahkûmiyet olduğunu zannedenler bile var. Okuldayken bile derslere katılmayan öğrenciler uzaktan eğitim denilen canlı derslere hiç katılmıyor. Ki, canlı ders dedikleri uygulama bana cansız ders gibi geliyor. Ne idüğü belirsiz adamlar medyada "kanaat önderi" diye abartılı bir şekilde parlatılınca âlim ve fikir adamı olmanın da bir değeri kalmadı.

Bu sözleri kıymetli büyüğümüz Abdurrahman Dilipak Bey söylese hakkında 81 ilde suç duyurusunda bulunulur. Ebubekir Sofuoğlu Bey söylese hakkında soruşturma açılır. Emine Şenlikoğlu Hanım söylese sosyal medyada linç edilir. Gazetelerde ve televizyonlarda günlerce tartışılır ama yine bir arpa boyu yol kat edilemez. Sosyal medya bile cehaletin merkezi oldu ve gündem dediğimiz olgu cahil cühelayı avutan bir mekanizma gibi çalışıyor.

Yapay zekâ tartışmaları sürerken bunları tartışmak kimilerine göre yersiz oluyor. Ne yapalım şimdi? Analitik zekâ ile düşününce birçok çarpıklığı görüyoruz ve çözüm önerilerimizi dile getiriyoruz. Duygusal zekâ ile bakınca insanların içinde bulunduğu durumu eski günlerle karşılaştırıp empati yapıyoruz ve hüzünleniyoruz. Aklımızı, fikrimizi, duygularımızı, alışkanlıklarımızı ve sorumluluklarımızı yapay zekâya mı devredelim?

Bizim asıl bunları tartışmamız ve bu sorunlara kalıcı bir çözüm üretmemiz gerekiyor. Fakat biz geçen ay hangi mesajlaşma programını telefonumuza yüklememiz gerektiğini tartıştık. O yurtdışı menşeli popüler mesajlaşma uygulamalarının hepsi zaten özel hayatımızı bizden çalmıyor mu, bütün sosyal iletişim kanallarımızı tahrip etmiyor mu? Biz ne zaman samimi ve doğal sohbetlerin, yalansız ve riyasız konuşmaların daha değerli ve daha özel olduğunu anlayacağız? Dostluğun, akrabalığın ve komşuluğun da bir mahiyeti ve mahremiyeti vardır. Mahremiyet "gizlilik sözleşmesi" ile korunamaz.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.