"KÜLTÜR VE SANAT KURULU" NEDEN YOK?



Mektup Edebiyat Dergisi / 08.08.2017

Genel kültür, popüler kültür, alt kültür, kültürel emperyalizm, muhafazakâr sanat, ideolojik sanat... Siz de bu klişeleşmiş kavramları duymaktan bıktınız mı? Gündelik hayatta çok sık duyduğumuz bu kavramların kültürümüze ve sanatımıza bir katkı sağladığını düşünmüyorum. Çünkü bizim kültürümüz ve sanatımız çok sahipsiz bırakıldı. Bilhassa Cumhuriyet'in ilanından sonra "Batılılaşma" hevesiyle özellikle dini ve milli değerlerimiz adeta yok sayılarak Türk toplumuna unutturulmuştur. Asırlardır süre gelen kadim medeniyetimiz bu kavramlar üzerinden araçsallaştırılmaya çalışılıyor. Neden acaba?

Şimdi asıl konumuza gelelim. Ülkemizde özerk statüye sahip birçok kurul ve kurum bulunmaktadır.

Yükseköğretim Kurulu ( YÖK )
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ( RTÜK )
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu ( TAPDK )
Sermaye Piyasası Kurulu ( SPK )
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ( EPDK )
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ( BDDK )
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu ( HSYK )
Kamu İhale Kurumu ( KİK )
Basın İlan Kurumu ( BİK )
Din İşleri Yüksek Kurulu ( DİYK )
Devlet Denetleme Kurulu ( DDK )
Yüksek Seçim Kurulu ( YSK )

Gördüğünüz üzere hemen hemen her konuda bir üst kurul veya kurum var. Ben en çok bilinen üst kurulları yazdım. Mevcut üst kurulların sayısı bu yazdıklarımdan daha fazla... Tütün piyasası, sermaye piyasası, enerji piyasası, ihaleler, seçimler, üniversiteler, radyo ve televizyonlar bu kurullar vasıtası ile denetleniyor ve düzenleniyor. Neden bu kurulların arasında bir tane "Kültür ve Sanat Kurulu" yok? Bu bile kültüre ve sanata ülkemizde ne kadar değer verildiğini gösteriyor.

Benim bildiğim TBMM bünyesinde Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Başkanlığı var. Sadece resmi günlerde TBMM bünyesinde yurtiçinde ve yurtdışında yapılacak tanıtımları, açılışları, etkinlikleri ve konferansları düzenliyor. Üniversitelerde de kültür ve sanat kurulları var. Bu kurullar da üniversitelerdeki kültürel ve sanatsal etkinlikleri tertip ediyor. Yani hâlihazırda özerk bir statüye sahip bir kültür ve sanat kurulumuz yok.

Hâlbuki kültür ve sanata dair de bir üst kurulumuz olsa güzel olmaz mı? Kültür Bakanı'nın daimi üyesi olduğu, İl Kültür Müdürleri'nin, belediyelerdeki kültür müdürlerinin ve üniversitelerdeki güzel sanatlar fakültesi dekanlarının dönüşümlü olarak üyesi olduğu bir kurul ülkemizin kültüre ve sanata bakış açısını değiştirebilir. Türkiye'nin dört bir yanındaki şairlerin, yazarların, tiyatrocuların, ressamların, müzisyenlerin, öğretmenlerin, tarihçilerin ve sanatçıların da dönüşümlü olarak görev yaptığı bir istişare heyeti gelenek ve göreneklerimizin yeniden canlanmasına vesile olabilir.

Bugün Türkiye'nin dört bir yanında kültürel ve sanatsal etkinlikler düzenleniyor. Ancak bu etkinliklerin çoğu birbirine benzeyen ve her yıl tekrarlanan etkinliklerdir. Her yıl aynı kişilerle aynı etkinlikleri yapmak maalesef "aynı tas aynı hamam" söylemini hatırlatmaktan başka bir şeye yaramıyor. Önceden bu kadar kültür merkezi yoktu. Şimdi her ilçede kültür merkezi var ama belediyeler nitelikli etkinlikler yapmadıkları için kültür merkezlerinin içini dolduramıyor. Her konuda devrim, atılım, yatırım, reform yapanlar sıra kültür ve sanata gelince kulağının üstüne yatıyor. Bazı yazarların kültür-sanat hakkındaki yazılarını okuyorum. Yazdıkları yazılarda "kadro" kelimesini o kadar bariz kullanıyorlar ki, halen "kadro" beklentisiyle yaşadıkları çok belli oluyor. Bir de siyasetçilere bilmem kaç maddelik öneri yazanlar var ki, onları anlatmıyorum bile...

Kültür ve sanatın kesinlikle özerk bir yapıya sahip olması lazım. Yoksa her kafadan farklı sesler çıkar. Müzelerimiz, anıt mezarlarımız, tarihi eserlerimiz, tarihi mezarlarımız, türbelerimiz, kültür merkezlerimiz, kütüphanelerimiz, filmlerimiz... Bunların tamamının özerk bir kurul vasıtası ile denetlenmesi, korunması ve gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılması gerekiyor. Değerlerimize sahip çıkmazsak değersiz kalırız. Anadolu'daki türbelerimizin ve tarihi mezarlarımızın hali içler acısı... Müzelerimizin her yıl bir hırsızlık veya bakımsızlık vakası ile anılması içler acısı... Soruyorum, bunlar kimin umurunda? Çünkü tarihi ve kültürel değerlerimizi denetleyecek ve düzenleyecek özerk bir kurul yok. Bu konuda zihinsel altyapımız bile çok zayıf...

Vakti zamanında İngiltere'nin savunma bakanı bir gün Kraliçe'nin huzuruna çıkıyor ve İngiltere'deki önemli binaların güvenlik planları hakkında bilgi veriyor. Savunma Bakanı, sarayların, konutların ve askeri binaların nasıl korunacağını anlatırken Kraliçe, Savunma Bakanı'nın sözünü keserek, "Bana bunları anlatma. Bana ilk önce İngiltere Müzesi'nin (British Museum) nasıl korunacağını anlat. Londra'nın en korunması gereken binası İngiltere Müzesi'dir" demiş.

Geçen ay haberlerde "Kültür Han'lar geliyor" başlıklı bir haber okudum. Kültür ve Turizm Bakanlığı, şehirlerdeki cazibe noktalarını arttırmak amacıyla Kültür Han projesini hayata geçirecekmiş. Osmanlı hanlarından esinlenerek geliştirilen proje, 40 şehirde hayata geçirilecekmiş. 300 bin kitaplık kütüphane, sergi sarayı, kongre merkezi, sinema ve tiyatro salonu, kafe ve 40 butik dükkânın yer alacağı projenin avlusunda ise şadırvan ve ağaçlar yer alacakmış.

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman, şehirlerdeki kültürel faaliyetler için nitelikli mekânların artırılması gerektiğini söylemiş. Han mimarisinin Osmanlı'dan miras kaldığını hatırlatan Yayman, "Tarihi niteliğinin yanı sıra çok fonksiyonel olan bu hanlar 24 saat yaşayacak. Çocuk, kuş ve su sesi birbirine karışacak. Kahve ve kitap kokusu yan yana gelecek" demiş.

Bu habere çok sevindim. Kültür Han projesinin unutulmuş geleneklerimizi ve göreneklerimizi canlandıracağına inanıyorum. Fakat şunu da özellikle belirtmeliyiz. Yazımın başlığında da belirttiğim gibi Kültür Han projesi de dâhil olmak üzere buna benzer kültürel miraslarımız "Kültür ve Sanat Kurulu" gibi tarafsız ve özerk bir yapının himayesinde yönetilmelidir.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.