KAFA YAPISI



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.10.2023

Biz ilginç bir milletiz. Sevincimiz de kızgınlığımız da ilginçtir. Mesela Yüce Allah'ın Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'i (S.A.V.) vesile kılarak bütün insanlara gönderdiği Kurân-ı Kerim'i evlerinin en güzel yerine süslü kılıflar içinde asıp, her baktığında ve her dokunduğunda yüreği titreyen kaç millet vardır? Mesela seferberlik ilan edildiğinde askerlik şubelerinin önünde kuyruğa giren, yediden yetmişe herkesin seve seve ölmeyi göze aldığı, yani şehadeti seçtiği kaç millet vardır?

Bize yabancı ülkelerden ve yabancı milletlerden zarar gelmeyecek. En yakınımızdaki insanlardan zarar gelecek. Çünkü hiçbir şey kontrol edilemiyor. Kontrol edemediğiniz bütün oluşumlar başınıza bela olur. Eline, beline, diline sahip olamayan insanları görmüyor musunuz? Birbirimize destek olmamız gereken şu günlerde halen dedikodu, gıybet ve iftira peşinde koşanlar var. O "gündem" denilen olgu hakikatlerle yüzleşmemize engel oluyor. Sürekli suni gündemlerle meşgul ediliyoruz.

Üretmeden tüketmeyi, kazanmadan harcamayı alışkanlık haline getirenler kendi hatalarını görmeyip halen suçu başkalarında arıyor. Bugün icra dairelerinde milyonlarca haciz dosyası olduğu söyleniyor. Tüketim arzusunun vardığı son nokta budur. Zaruretten kaynaklı borçlara itirazım yok. Ancak keyfi harcamaların zaruri harcamaları kat be kat aşması ülkemizi bu hale getirdi. Bunlar kimin umurunda ki?

Emeğimizin değeri düştü, toprağımızın bereketi kaçtı. "Parasıyla değil mi kardeşim?" diyerek her şeyi yurtdışından ithal edenlerin, "borç yiğidin kamçısıdır" diyerek "düşük faizli kredi" veren bankalardan bıkmadan usanmadan kredi çekenlerin bugün hayat pahalılığından şikâyet etmesi ve bir süre sonra "borçlu yaşamaktan bıktık usandık" diye feryat etmeleri gerçekten abesle iştigaldir ve ibretlik bir olaydır.

Son yıllarda iyice ayyuka çıkan ekonomik bağnazlık hiç dikkatinizi çekti mi? Herkes hesap uzmanı olmuş. Bizim milletimiz küresel para birimi -maalesef- döviz olduğu için evinin, arabasının ve diğer eşyalarının fiyatını döviz üzerinden hesaplayınca dünyayla entegre olduğunu sanıyor. "Benim evimin değeri 100 bin dolar gardaşım... Dolar 5 yıl önce 5 lira iken evimin değeri 500 bin liraydı. Şimdi dolar 30 lira oldu, benim evim de 3 milyon o zaman" diyenler çıkabiliyor. Bu kafa yapısını çözebilmek gerçekten kolay değildir.

Bazı insanlar kendinden başka herkesi nedense gerizekâlı zannediyor. Sonra da çarşıda pazarda dolaşırken "domatesin kilosu 30 lira olur mu la?" diyorlar. Siz ülkenizin para birimine değil de, yabancı ülkelerin para birimine saygı duyarsanız ve bel bağlarsanız elbette ki ülkenizin para biriminin bir değeri, daha doğrusu bereketi kalmaz. Japonya'da 1 dolar yaklaşık olarak 150 Japon Yeni'ne tekabül ediyor. Bu durum Japonya'nın ekonomisini sarsmıyor. Çünkü Japonlar dolara tapmıyor. Yerli üretime önem vererek dışa bağımlı kalmıyorlar.

Açık konuşayım, biz milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmadık. Kültürümüze, sanatımıza, edebiyatımıza, dağlarımıza, taşlarımıza, topraklarımıza hak ettiği değeri vermedik. Asırlardır süregelen kadim medeniyetimizi bize unutturdular. Sonra da bizi sağ-sol-elit-varoş-laik-muhafazakâr diye böle böle birbirimize düşürdüler. Eğitimde, sanatta, edebiyatta, medyada, sanayide ve ticarette ne zaman tam anlamıyla "yerli ve milli" olacağız?

İşte böyle karmaşık bir dönemde ne yazık ki sanatın ve sanatçının değeri anlaşılmıyor. Bir de o muhalif kesime yaranma hastalığı var ya, onu size nasıl anlatayım? Seçimden önce belediyelerin sözde ünlüler(!) ile imzaladığı konser organizasyonları seçimden sonra nasıl iptal edildi? Demek ki yönetim değişseydi iptal edilmeyecekti.

Hatırlarsanız geçtiğimiz aylarda Hazreti Ömer'in hayatını otobiyografik bir belgesel gibi anlatmaya çalışmıştım. Şayet Hazreti Ömer (R.A.) hayatta olsaydı… İçki, kumar, fuhuş, uyuşturucu, fitne, faiz ve rüşvet bu kadar yaygınlaşabilir miydi, devlet yöneticileri bu kadar şımarabilir miydi, mücahitler müteahhit olabilir miydi, ünlüler bu kadar azabilir miydi, toptancılar tekelleşip gıda stokçuluğu yapabilir miydi, sözde âlimler İslamiyet hakkında gelişigüzel ahkâm kesebilir miydi, kasıtlı olarak onun adıyla ahlaksız televizyon dizisi çekilebilir miydi, İsrail her fırsatta Mescid-i Aksa'ya saldırabilir miydi? Lütfen birkaç dakika düşünün.

Son olarak merhum dedem şair, yazar ve tiyatrocu Hasan Nail Canat'ın 1998 yılında yazdığı "Sanatı anlama sanatı" başlıklı yazısından küçük bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum; "İnsan beyni menfaat gelir giderlerini hesap eden basit bir hesap makinesi olmuşsa ve fizik ötesi hesaplar yapabilecek özelliğini kaybetmişse, bunun hesabını yapmamız lazım. Kalp harikasının varlığı çağdaş insan tarafından unutulmuşsa, sanat-insan ilişkisinin tehlike sinyallerinin sebepleri anlaşılır olmaya başladı demektir. Bedeni ihtiyaçların temin ve organizasyonunu yapabilen fiziki güçlerin ötesinde, insanı, öteleri kavramaya çalışan üslerin iflas ettiği insandan sanata müşteri olmasını beklemek boşunadır". Bu vesile ile 21 Ekim 2004 tarihinde aramızdan ayrılan merhum dedem Hasan Nail Canat'a vefatının 19. yıldönümünde sonsuz rahmetler diliyorum.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.