İNSAN BOZMA SANATI



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.12.2022

İnsan, Allah'ın yarattığı başlı başına bir yaratılış harikasıdır. Mahlûkların en şereflisi olduğu için insana eşref-i mahlûkat denilmiştir. Bu denli özene bezene yaratılan insanoğlu ne yazık ki hata yapmaya ve günah işlemeye elverişlidir. Nefsinin kölesi olmuş insanların zaman içerisinde fıtratı bozulur ve asla yaptıklarından utanmazlar. Nefsini ayaklar altına alamayan ve iradesine hâkim olamayan insanların varacağı yer hüsrandır. Kılavuzu karga olanların başına neler geleceğini siz benden daha iyi biliyorsunuzdur.

"Biz Elhamdülillah dinimiz İslam'a, kitabımız Kuran'a ve Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak Hakk yolunda yaşamaya çalışan, kutsal vatan toprağında ve şanlı al bayrağın gölgesinde, şerefli Türk Milletine hizmetkâr olarak yaşadık. Son nefesimize kadar da Hakk'ı Hakk bilip batılla mücadelemize devam edeceğiz. Bugüne kadar hiçbir haksızlık karşısında susup dilsiz şeytanlardan, münafıklardan ve riyakârlardan olmadık. Bundan böyle de olmayacağız"

Yukarıdaki sözler kafanızı mı bulandırdı, yoksa midenizi mi bulandırdı? Şu esnekliğe bakar mısınız? Dinden başlamış, Peygamberlerden devam etmiş, vatan, millet, Sakarya, dümdüz gitmiş. Sosyal medya ne kadar acayip bir platform oldu. Öyle tipler var ki, cinsini, cibilliyetini, cemaziyülevvelini bilmesek "adam" zannederiz. Biz birbirimize Allah'a ne kadar iman ettiğimizi, Peygamberlere ne kadar inandığımızı, vatanımızı ve milletimizi ne kadar sevdiğimizi ispat etmek mecburiyetinde miyiz? İnsan ister istemez şüphe ediyor. Birisi bir şeyi sürekli yüksek sesle söylediği zaman sanki söyleyende o şeyin eksikliği varmış gibi düşünülüyor.

Elbette ki insanların fikirleri, zikirleri, fıtratları, yürüyüşleri, konuşmaları kısa veya uzun zamanda değişebilir. Para, içki, kadın, makam, güç, kudret gibi unsurlar insanların fıtratını bozsa da değişmeyen insanlara daha çok saygı duyuyoruz. Çünkü biz insanları değiştirmekten ziyade yetiştirmekten ve geliştirmekten yanayız. İnsanları yetiştirmek eğitimle, ruh ve fikir dünyasını geliştirmek ise sanatla mümkündür. Bu yüzden yıllardır eğitimin, sanatın ve edebiyatın önemini vurgulamaya çalışıyoruz.

Bu anlamda yıllardır fikir mücadelesi vermemize rağmen ne kadar karaktersiz, şahsiyetsiz, haysiyetsiz insan varsa onların başköşelerde ağırlandığına şahit oluyoruz. Bunlar yetmezmiş gibi bizim de bu tutarsızlığa saygı duymamız isteniyor. Her fırsatta değerlerimize hakaret eden insanları kazanmaya çalışırken git gide onlara benzemek nasıl bir akıl tutulmasıdır, nasıl bir fıtrat yamulmasıdır? Hak etmedikleri makamlara getirilerek fıtratı bozulan insanların "eziklik" duygusundan kurtulamadıklarına daha kaç defa şahit olacağız? Bakıyorsunuz, adamların ruhu ezik, imanı ezik, bilinci ezik, fıtratı ezik ama burunları Kaf Dağı'nda, dimdik...

Eğitimcinin öğrenciyle, sanatçının sanatseverle, hukukçunun hukukla, milletvekilinin milletle alakası yok. "Dava adamı" sandığımız adamlar bile "salon adamı" olmuş. Ağızlarına mikrofon uzatıldığı zaman sessizlik orucunu bozmuşlar gibi langur lungur konuşuyorlar. Eline, beline ve diline hâkim olamayan insanlara görev veriliyor ama görev bilinci aşılanmıyor. Giresun'dan sorumlu olan Malatya ile ilgileniyor. Malatya'dan sorumlu olan Bursa ile ilgileniyor. Kişi ve kurum ismi yazmamak için şehirlerden örnek verdim. Gerisini siz anlarsınız.

Öyle vurdumduymaz bir hale gelmişler ki, "boşanmalar artıyor, aileler paramparça oluyor" deseniz "iyi, ne güzel, avukatlara ekmek çıkıyor" derler. "Sağlıksız gıdalar yüzünden obezite artıyor" deseniz "diyetisyenler var ya, onlar da para kazansın" derler. "Televizyon dizileri milletin ahlakını bozuyor" deseniz, "biz onları yurtdışına ihraç ediyoruz" derler. "Sizde hiç utanma arlanma yok mu?" deseniz "bizim yerimize de siz utanın" derler.

Mesela size trajikomik bir örnek vereyim. 1963 yılında Bursa'da yaşayan Mülayim İşbilir adında yaşlı bir şahıs "Her nerede çalıştıysam dikiş tutturamadım" diyerek "Hiçbir Baltaya Sap Olamayanlar Derneği" kurmak için başvuruda bulunmuş. Fakat ben son yıllarda "Emanete İhanet Edenler Derneği", "Beceriksizler Vakfı", "Tuzu Kuru Gafiller Birliği" veya "Geçmişini Unutanlar Hareketi" adıyla dernekler kurulduğunu duymadım. Her ne hikmetse, emanete ihanet edenler, beceriksizler, tuzu kuru gafiller ve geçmişini unutanlar her yerdeler. Keşke kurumsallaşıp bir araya gelseler de, bizler de kimin ne olduğunu ve nerede durduğunu daha net görebilsek...

Hak etmedikleri makamları işgal eden o tuzu kuru gafiller var ya... Bir gün sokakta yaşayamazlar, iki gün aç kalamazlar, üç gün parasız duramazlar, bir hafta boyunca işe otobüsle veya minibüsle gidip gelemezler, iki ay kirada oturamazlar. İnzivayı bilmezler, sabretmeyi bilmezler, kanaat etmeyi bilmezler, tevazuyu bilmezler, ne verirseniz verin bir türlü doymak bilmezler. Peki, biz bu adamları nasıl düzelteceğiz? Bu kadar lüzumsuz insanları bir araya getirmek gerçekten büyük başarıdır ama saygı duyulacak bir başarı(!) değildir. Eğer bu bir sanatsa buna "insan bozma sanatı" demek istiyorum. Bir toplum ancak bu kadar şeytani yöntemlerle ifsat edilir.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.