İLERİ DÖNÜŞÜM



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.01.2023

Nihayet 2023 yılına geldik. Ülkemizin 100. yılına dair eğitimden sanata, tarımdan turizme, ticaretten siyasete kadar mükemmel hedeflerimiz vardı. İşte o beklediğimiz an geldi. Bir bakıma 2023 yılı yediden yetmişe hepimiz için "yüz"leşme yılı olacak. Bir değişim rüzgârı mı esecek, yoksa bir dönüşüm furyası mı başlayacak, orasını Allah bilir. En çok da sıradışı olmaya çalışırken kullanım dışı olanları garipsedim. Geçici dünyevi mutluluğu ebedi huzura tercih ettiler. Hakikatin adamı değil, günün adamı olmaya çalıştılar.

İşlevselliğini yitiren ve fazlalık olarak görülmeye başlanan "eşyaların" özel bir çabayla faydalı ve kullanışlı hale getirilip yeniden hayata kazandırılmasına "ileri dönüşüm" deniliyormuş. Diyorum ki, memlekete hiçbir hayrı olmayan insanları da eşyalar için uygulanan "ileri dönüşüm" tekniğiyle düzeltebilir miyiz acaba? Hatırlarsanız, önceki yazılarımda davamızın nasıl kurumsallaştığını ve adam sandığımız insanların nasıl bozulduğunu uygun bir dille anlatmaya çalışmıştım. Hedeflerimize ulaşmak istiyorsak zihniyeti bozulan insanları tamir etmeliyiz.

Bugünlerde bir "zihinsel dönüşüm" sloganları tartışılıyor. Hatta geçtiğimiz aylarda 100 yıllık hedefler açıklandı. Bunları konuşanlar galiba 100 yılda nelerin değiştiğinin farkında değiller. Düşman artık silahla, tüfekle, füzeyle gelmiyor. Sanatıyla, medyasıyla, teknolojisiyle, bilinçaltı mesajlarıyla geliyor. Mektupla başlayan haberleşme zaman içerisinde yerini telgrafa, faksa ve e-postaya bıraktı. Bugün siz 20 yaşındaki bir gence faksla iletişim kurmayı kabul ettiremezsiniz. İnsanların beynini uyuşturan sosyal medya çılgınlığını anlatmama bile gerek yok.

Biz ülke olarak ilimde, sanatta ve edebiyatta daha iyi konumlara gelmeliydik. Dürüst işadamları, idealist eğitimciler, şuurlu âlimler, özgün sanatçılar ve ahlaklı devlet adamları yetiştirmeliydik. Bu bir vizyon meselesidir. Sadece günü kurtarmanın hesabını yaparken işlevsel körlük ve kalıtsal nankörlük ortaya çıktı. Eğer devir slogan devriyse ben de bir slogan atayım. YANLIŞTA ISRAR, DOĞRUDA İSTİKRAR... Bizde doğruda istikrar olmaz, yanlışta ısrar olur. Halen körelmiş zihniyetlerle başarısızlığa doğru koşmuyor muyuz?

Malının mülkünün sayısıyla övünenler kaç kişinin hakkını yediğini düşünmediler. Kilometrelerce yol yapanlar kaç tane araba üretmeleri gerektiğini düşünmediler. Yüzlerce okul inşa edenler ilim adamı yetiştirmek için neler yapılması gerektiğinden bahsetmediler. Birden fazla maaş alanlar bir yoksulun çektiği çileyi anlayamadılar. Havalimanı yapmak önemliyse uçak üretmek de önemlidir. Okul yapmak önemliyse insan yetiştirmek de önemlidir. Uçak üretmek yerine havalimanı yapmayı, araba üretmek yerine yol yapmayı marifet sandılar.

Elin oğlu harıl harıl çalışırken bizimkiler yan gelip yatmayı ve sağda solda içi boş sloganlar atmayı tercih ettiler. Gösterişi iş, yalakalığı vefa, çığırtkanlığı marifet, tembelliği erdem zannedenler var. İster inanın, ister inanmayın. Önümüzdeki yüzyıla nanoteknoloji, dijital medya ve sanat şekil verecek. Günümüzde ekonomik olarak ülkelerden daha büyük şirketler var. Dünya yapay zeka teknolojileriyle ve yüksek ulaşım imkanlarıyla global bir köy haline geldi. İletişimde ve ulaşımda kullandığımız araçlarda köklü değişimler oluyor.

Bugüne kadar ülkemizde inşa edilen yollar, barajlar, konutlar, okullar ve hastaneler kimlere emanet edilecek? Yerli ve milli sandığımız medya kuruluşları kimlere hizmet edecek? Bunca imkâna rağmen eğitim, kültür, sanat ve edebiyat neden gelişmedi? Neden içimizden dünya çapında sanatçılar çıkmadı? Çünkü bizim ülkemizde gençlere eğlenmek, yetişkinlere rehavete kapılmak, kadınlara özgürleşmek empoze edildi. Sanatçılar bile "ünlü" ve "ünsüz" diye ikiye ayrıldı. Her fırsatta değerlerimize hakaret eden ünlü(!) sanatçılara daha çok değer verildi.

Naçizane aklıma bir fikir geldi. Mesela kamu kuruluşlarına "çilehane" yapılsa nasıl olur? Memlekete hayrı olmayanlar tefekkür, ibadet ve dua için geçici bir süreliğine çilehanelerde inzivaya çekilirler ve kendileriyle baş başa kalırlar. Rahatı terk ederler, az yerler, az uyurlar, az konuşurlar. En azla yetinmeyi, sabretmeyi, şükretmeyi ve acılara direnmeyi öğrenirler. Kötü alışkanlıklarını terk ederler ve topluma da kötü örnek olmazlar. Eğer 100 ayda bunu başarabilirsek önümüzdeki 100 yılda manevi anlamda büyük bir atılım yapabiliriz.

Topluma sürekli umutsuzluk empoze edenlere inat ülkemden yana umudumu yitirmedim. Zaten bunları da şimdiki yöneticilere anlatmıyorum. Çünkü 100 yıllık bir vizyona sahip olduklarını sanmıyorum. Bunları şu an çocuk yaşlarda olan geleceğin yöneticilerine anlatıyorum. İnşallah aynı hataları yapıp tarihi tekerrür ettirmezler. Onlardan yana umutluyum. Allah'ın izniyle ummadığınız insanlar gün gelir, kahraman olur. Nice 100. yıllara...


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.