HERKES



Yeni Dünya Gazetesi / 14.01.2024

Yüz yıllık bir dönemi acısıyla ve tatlısıyla ardımızda bırakarak 2024 yılına kavuştuk. Kimler geldi, kimler geçti, kimler değişti, kimler dönüştü? Darbeler, depremler, salgın hastalıklar, yokluklar, krizler, seller, yangınlar... İnsanoğlu nisyan ile malul olduğu için bunları yine unuttu. Şimdi herkes kafasına göre yaşıyor desem mübalağa etmiş olmam. Herkes diye genelleme yaparak konuşmayı sevmiyorum ama birkaç kişi üzerinden de içinde bulunduğumuz durumu analiz edemem. Millet olarak hakikatlerle yüzleştik mi, yoksa yüzsüzleştik mi?

Bir an düşünün, tefekkür edin. Devir gösteriş ve tüketim devri... Bu yerleşik düzen yerleşik bir zihniyeti de beraberinde getirdi. Yokluk ile tokluğun kesiştiği bir zamandayız. Döviz fiyatları artınca sevinçten havaya zıplayanlar var. Kimse dünyaya tüketim hırsıyla gelmiyor ama tüketim sevdası insanları öyle bir hale getirmiş ki, insanlar tükettikleri her şeyi sosyal bir kimlik haline getirirken kendilerini de tükettiklerini anlayamıyorlar.

Gösterilmemiş zenginliğin zenginlikten sayılmadığı ve maneviyatın önemini yitirdiği bir dönemdeyiz. Herkes lüks evlerde yaşamak, araba sahibi olmak ve markalı giyinmek istiyor. İnsanların evleriyle, arabalarıyla, kıyafetleriyle ve kredi kartı limitleriyle kimlik sahibi olduğu zannediliyor. Adrenalin bağımlılığı ve macera arayışı ile kışkırtılan insanlar öyle bir savruldu ki, cenazelerde bile selfie peşinde koşanlar var. Ölümü düşünüp tefekkür edeceklerine "anı" ölümsüzleştirmeye çalışıyorlar. Önceden yemekten önce "Besmele" çekilirdi. Şimdi "selfie" çekiliyor ve sosyal medyada paylaşılıyor.

Emeği, çileyi, sabrı ve hüznü unutunca zevk-ü sefa peşinde koşmaya başladık. Neşe yoksa sıkılıyoruz, heyecan yoksa yoruluyoruz. Fedakârlığı unuttuk, kişisel çıkarların peşine düştük. Özgürlük peşinde koşarken birçok şeye bağımlı hale geldik. Geleceğe dair tasavvurlarımız olmadığı için münevver, mütefekkir, arif şahsiyetler yetiştirmek gibi bir derdimiz de olmadı. Güya bizden olduğunu zannettiğimiz kişilerin yıllarca değerlerimize küfredenlerin karşısında el pençe durduğunu da şahit olduk. "Bizden" görünen ama aslında karşı tarafa özenen adamlardan nedir çektiğimiz? Sorsanız, "dava adamıyım" der ama davanın d'sini, adamlığın a'sını bilmez.

Farkında mısınız, kimse "nefer" olmak istemiyor. Herkes "lider" olmak istiyor. Hatta lider olmak için her yolu deniyorlar. Hani hedefe giden her yol mubah deniliyor ya... Herkes güçlü olmak, meşhur olmak, manken, fenomen, trol olmak istiyor. İstekler hiç bitmiyor. Bu yüzden herkes tarafından takdir edilen, güven telkin eden, sözüne itibar edilen muteber insanların sayısı da günden güne azalıyor.

7 Ekim'den bu yana Gazze'de masum çocuklar katledilirken ülkemizde ise bir fenomenin görgüsüzlüğüyle başlayan gündem sarmalı, bir bankacının fon kurnazlığı, hakeme atılan yumruk, Irak'ta 12 Mehmetçiğin şehit olması, Arabistan'daki maç krizi, hilafet bayrağı tartışmaları ve bir caminin imamına yapılan saldırıyla devam etti. Şehitlerimiz oluyor, "şehitler ölmez, vatan bölünmez" diyoruz, birkaç gün sonra terörü unutuyoruz. Gazze'de çocuklar ölüyor, "kahrolsun İsrail" diyoruz, birkaç gün sonra siyonizmi unutuyoruz.

Kökü dışarıda olan sosyal medyanın insanları bu denli dönüştürmesi sizce normal mi? "Özel hayat" diye bir şey kalmamış. Helalmiş, harammış, kimsenin umurunda değil. Herkes ehl-i keyf yaşıyor. Mesela bir lokantada çalışan garson siparişleri zıplayarak servis ediyor. Dişçi oynayarak diş çekiyor. Berber insanlara dayak atarak tıraş ediyor. Güvenlik görevlisi elindeki kelepçeyle dans ederek bir koreografi yapıyor. Bu saçmalıklara ne zaman "dur" diyeceğiz? İnsanlardaki bu anlamsız coşku ve beğeni sevdası gerçekten farklı boyutlara ulaştı. İnsanların Allah'a değil de, kullara yaranma çabası büyük bir acziyeti gözler önüne seriyor.

Buna "meslek aşkı" denmez. Eskide kalmış; işini severek yapan dürüst, ahlaklı, tartıda hile yapmayan esnaflar, işinin ustası tamirciler... Mesleğine saygı duymayan insanlar kendilerini neden bu kadar komik durumlara düşürüyor? Sırf takipçi kasmak ve ünlü olmak için bu kadar alçalmaya değer mi? Geçenlerde OSTİM Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Orhan Aydın, "İş var, siparişler geliyor ama üretimde çalışacak eleman bulunmuyor. Bu sadece bizim değil, Türkiye'nin kanayan yarası zaten. Artık eleman arayışını da bıraktık, yok çünkü. Yeni nesil, el sanatlarını düşünmüyor, çalışmak istemiyorlar. Yeni nesil TikTok'çu oldu" demiş.

Yıllardır eğitimin, sanatın ve edebiyatın önemini bu satırlarda anlatan biri olarak soruyorum. Şu halimizle dosta güven verip düşmana korku mu salıyoruz, yoksa dost avundurup düşman mı sevindiriyoruz? Böyle devam ederse at gözlüğü takan siyasetçiler, elindeki kalemle yılan dansı yapan köşe yazarları, deniz kenarında pipo içen fenomenler, Nur-u Ziya Sokağı'nı tavaf eden tarikatlar görürseniz şaşırmayın.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.