"HER İNSAN NEFSİNİN ÇOBANIDIR!"



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.01.2021

"Her yerde adamlarımız var. Turizme büyük önem veriyoruz. Sahildeki bütün arsaları bunun için kapattık. Önce insanlarda tatil yapma özlemini yaratacağız. Bunun için basın, radyo, televizyon gibi araçlarla kampanyaya giriştik. Harcamalar sonsuz... 10 yıl sonra yepyeni bir kuşak yetişecek. Kılığı-kıyafeti, yediği-içtiği, saç şekli, dinlediği müzik hep bizim tarafımızdan empoze edilecek. Yepyeni bir dünya kuracağız. İnsanların hangi kitapları okuyacağını, hangi filmleri seyredeceğini biz tayin edeceğiz. Zaten bu filmleri çeken de, kitapları yazan da bizim ekibimiz olacak. Geniş bir sanatçı kadromuz var. En iyi ressam, tiyatrocu, besteci, yazar ve yönetmen gibi elemanların hepsini bünyemizde topladık. Sen de bunlardan biri olacaksın".

Yukarıda tırnak içinde alıntıladığım sözler, 1981 yılında Orhan Gencebay ile Müjde Ar'ın başrolde oynadığı "Feryada Gücüm Yok" isimli filmde Nuri Alço'nun Orhan Gencebay'a senaryo gereği ve rol icabı söylediği sözlerdi. 40 yıl önce çekilen bir filmde söylenen sözler adeta bugünleri anlatıyor. Bu sözleri duyduğumda Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in 1934 yılında yazdığı "Tam Otuz Yıl" şiirindeki "Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum; / Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum" mısraları aklıma geldi.

Her milletin tarih boyunca süren büyük mücadeleler sonucunda oluşan bir kültürü vardır. Bu kültür anlayışı sanatsal çalışmalara da sirayet eder. Biz millet olarak Cumhuriyet'in ilanından sonra tarihimizden kopartıldığımız için yıllarca hafızasını kaybetmiş insanlar gibi yaşadık. Bizleri bu gafletten uyandıran bazı vesileler olsa da ne yazık ki popüler kültür uğruna her şeyi harcadık. Atalarımızdan bize miras kalan insani ve milli değerlerimizin, geleneklerimizin ve kavramlarımızın zaman içerisinde medyanın, reklam filmlerinin ve kamu spotlarının oyuncağı olmasına göz yumduk. Çünkü uzun yıllardır bilim, sanat ve edebiyat faaliyetleri birtakım insanların tekelinde devam ediyor.

Biz insan yetiştirmenin önemini gözardı ettik. "İyi okullarda okursak, iyi eğitim alırsak, iyi hayat şartları içinde yaşarsak, iyi para kazanırsak iyi insan oluruz" gibi bir düşünce ortaya çıktı. Hâlbuki "iyi insan" olmanın yolu bunlardan geçmez. Siz kültürünüze, sanatınıza, inancınıza, değerlerinize ve emeğinize ne kadar sahip çıkarsanız o kadar güçlü, vakur ve dirayetli olursunuz.

Dilimiz fakirleşmiş, şiirimiz kısırlaşmış, sanatımız yozlazmış, edebiyatımız verimsizleşmiş, kültürümüz çoraklaşmış. Kültür, sanat, edebiyat, şiir, dil ve tarih bir milletin manevi damarlarıdır. Bu damarlar duygu ve düşünce dünyamızı şekillendirir, insani ve vicdani yanlarımızı geliştirir. Manevi damarlarımız tıkanınca eğitim ve öğretim anlamını yitirdi ve insanlarımız şaşkınlaştı. Övgü ve sövgü arasında bocalayan bir nesil var. Bu açıdan bakınca insanların vurdumduymazlığı, alışveriş, tatil ve keyif düşkünlüğü size de tuhaf gelmiyor mu?

İkiyüzlü, kimliksiz, şuursuz ve edepsiz insanlar yüceltilirse olacağı budur. Bugün insanları hakikate inandıramıyorsunuz. Medyamız var, doğruları anlatamıyor, değerlerimizi ekrana yansıtamıyor. İmkânlar artıyor ama rehavet daha çok artıyor. Cesaret de kalmayınca ortaya bir başarı çıkmıyor. Muhafazakâr olduğunu iddia edenler nefsini muhafaza edemiyor. "Dava adamı" olduğunu iddia edenler davanın d'sini, adamlığın a'sını bilmiyor. Her konuda kamu spotu ve reklam filmi çektiriyorlar, yani 1 dakikadan öteye gidemiyorlar. Zihinlere kazınacak kadar özgün ve kaliteli belgeseller, televizyon dizileri veya sinema filmleri çekmiyorlar ama şahsi menfaatleri için film çevirmeyi iyi biliyorlar. Değerlerimizi, tarihimizi, geleneklerimizi okumuyorlar, takip bile etmiyorlar ama hariçten gazel okumayı iyi biliyorlar. Allah'ın uyarılarını ciddiye almıyorlar ama kendilerini her daim alkışlayan insanların mantıksız ve doyumsuz isteklerini daha çok ciddiye alıyorlar.

Farkındayım, zor günlerden geçiyoruz. Unutmayalım; liderlik, insanlık, büyüklük, kahramanlık zor zamanlarda belli olur. Şimdi hepimiz bir imtihandayız. Yaptıklarımızdan, yapmadıklarımızdan, kısacası bu ahir zamanda yaptığımız her şeyden dolayı hem bireysel hem de toplumsal anlamda hesaba çekileceğiz. Ben "yandık, bittik, kül olduk, bizden bir cacık olmaz" düşüncesinde bir insan değilim. İnsanoğlunun kulluk vazifesi ölünce biter. Geride kalan bütün insanlığın vazifesi de kıyamete kadar sürecektir. Vefat edene kadar ne yaptıysanız, hangi konuda başarılı olduysanız onunla anılacaksınız.

Herkes ehl-i keyf yaşıyor. İnsanlar "ilgi" görmek için yaptıkları her şeyi meşru görüyorlar. Hani şu "medeni cesaret" dedikleri olay... "İlgi" ile "saygı" arasında büyük farklar vardır. İkisini birbirine karıştırmamak gerekiyor. Teşbihte hata olmaz. Mesela herkesin içinde soyunup çırılçıplak kalan bir kadına herkes "ilgi" duyar ama hiç kimse "saygı" duymaz. Zaten "mahremiyet" diye bir hassasiyet de kalmadı. Gencecik kızlarımız bütün özel anlarını sosyal medyada paylaşmak mecburiyetindeymiş gibi hareket ediyorlar. Eğer paylaşmazlarsa rezil olacaklarını düşünüyorlar. Ne hallere düştük? Eskiden paylaşmak rezillikti, şimdi paylaşmamak eziklik...

Bilimin, eğitimin, medyanın, sanatın ve edebiyatın küresel güçler tarafından bir araç olarak kullanıldığını halen anlayamıyor musunuz? Edebi değer taşıyan eserler, geleneklerimizi yaşatan türküler, insani değerlerimizi beyazperdeye yansıtan filmler hep arka plana atılıyor. Ön plana çıkarılan filmler, müzikler ve kitaplar sizce çok kaliteli ve mükemmel oldukları için mi ön plana çıkarılıyor? Popüler kültürün bize empoze ettiği her şeyi kabulleniyoruz. Bu anlamda duyarlılık gösterecek cesaretimiz var ama özgün eserler üretecek cesaretimiz yok.

Yaklaşık 4 yıldır bu köşede fikirlerimi paylaşıyorum. İnsan yetiştirmenin, geleneklerimize sahip çıkmanın, tarihimizi her açıdan düzgün anlatmanın, özgün sanat eserleri üretmenin ve gençleri sanata teşvik etmenin önemini her seferinde detaylı bir şekilde anlattım. Sahip çıkmadığınız, mücadele etmediğiniz ve herhangi bir fikir bile üretmediğiniz bir alanda asla söz sahibi olamazsınız. Bugün bizim dini, milli ve ailevi değerlerimizle bağdaşmayan filmler, şarkılar ve kitaplar her yerde yayınlanıyor. Bunları yasaklayarak veya sabahtan akşama kadar eleştirerek bir yere varamayız. Ben de sırf reyting uğruna çekilen ahlaksız televizyon dizilerini haklı gerekçelerle eleştirdim ama bu bir çözüm değil. Eğer küresel güçler kötü emellerine hizmet eden yapımlara bilfiil destek veriyorsa, siz de değerlerimizi yaşatmaya çalışan bütün eserlere destek vermeyi ve sahip çıkmayı bileceksiniz. Bu konudaki sümsüklüğü, miskinliği ve ezikliği kabullenemiyorum.

Muhafazakâr insanlar son yıllarda ilginç bir huy edindiler. Mesela herhangi bir televizyon dizisinde ahlaksız bir sahne yayınlanır, "Ey RTÜK, o diziyi yasakla" derler. Bir gazetede asparagas bir haber yayınlanır, "Ey iktidar, o gazeteyi kapat" derler. Yasaklayınca veya kapatınca bütün sorunlar çözülüyor mu? RTÜK, Aile Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı hangi şikâyete yetişsin? Çığırtkanlık yapmayı marifet zanneden insanlar var. "Madem öyle, siz objektif haberler yayınlayın, siz ahlaklı filmler çekin, siz edebi eserlere önem veren yayınevleri açın" deseniz hiç kimse ciddiye almaz. Değerlerimize hakaret eden yapımlara karşı çıkalım, eleştirelim ama lütfen biz de o alanlarda aktif olalım, özgün eserler üretelim. Bu alanda fikir sancısı çekmezsek helak olacağız. Ailelerimizi parçalamak ve gençlerimizin zihnini bulandırmak için olağanüstü çaba gösteren yapımlar var.

Bugün şairler, yazarlar, tiyatrocular, müzisyenler ve emektar sanatçılar salgın hastalıktan dolayı sanatlarını icra edemez hale geldiler. Her şey değersizleştirildi. Reklamı ve tanıtımı iyi yapılan, medyada sürekli gösterilen popüler içerikler maalesef ahlaki değerlerimize büyük zararlar vermeye devam ediyor. Eğer kendimizi atalarımıza, ülkemize ve milletimize karşı sorumlu hissediyorsak sanatta ve edebiyatta daha aktif olmalıyız. İnsani değerlere önem vermeyen ve bütün insanları tek tipleştiren bu zihniyete karşı mücadele etmeliyiz.

"Peki, son 40 yıl içerisinde ne değişti?" demek istemiyorum. Güzel insanların çoğu güzel atlara binip gittiler. Ortam şuursuz, kimliksiz ve dünyayı bir "Cennet" olarak gören tiplere kaldı. "Bir saniyesine bile hükmedemediğimiz bir dünya için, bu kadar fırıldak olmaya gerek yok" diyen Muhsin Yazıcıoğlu gibi bir siyasetçi bulamazsınız. "Gençliğimiz... Zavallı, biçâre gençliğimiz... Sahipsiz başıboş gençliğimiz, dününden habersiz, yarınından endişesiz, hiçbir mesuliyet hissi taşımaksızın, hem de en sefil şekilde ve en süfli yollarda sadece gününü gün etmeye bakmakta... Mâzisi ile hiç alakası yok. Âtisi ise onu hiç ilgilendirmiyor" diyen Şule Yüksel Şenler gibi asil bir mücahide bulamazsınız. "Aziz gençler; haddinizi de bilin, hakkınızı da bilin! Ezik olmayın! Siz bir cihan imparatorluğu varisisiniz. Dünyaya o gözle bakın" diyen Kadir Mısıroğlu gibi dik duran bir tarihçi bulamazsınız. "Sanat Hakk içindir" diyerek bu uğurda ömrünü feda eden merhum dedem Hasan Nail Canat gibi bir tiyatrocu da bulamazsınız. 2004 yılında aramızdan ayrılan merhum dedem Hasan Nail Canat başta olmak üzere, Kadir Mısıroğlu'na, Şule Yüksel Şenler'e ve Muhsin Yazıcıoğlu'na Allah'tan sonsuz rahmetler diliyorum, mekânları cennet olsun. Ömrünü Allah yolunda harcayan insanlara saygım sonsuzdur.

Gittikçe yalnızlaştığımız bu dünyada insanların neye yönlendirildiğini anlayabiliyor musunuz? Ebu Umudani, "Her insan nefsinin çobanıdır. Nefsini özgür bırakırsan ya şeytan kapar, ya da şeytanlaşmış insanlar" demiş. Güçlünün zalimliği ve saçmalığı, güçsüzün pasifliği ve aymazlığı nefsinin çobanlığını yapamamasından kaynaklanıyor. Bugün güzel ahlaklı ve dürüst olmak, harama el uzatmamak çok da kabul gören ve tercih edilen davranışlar değil. Yaklaşık bir yıl içerisinde yüzlerce insan salgın hastalıktan dolayı hayatını kaybetti. Bakıyorum, insanoğlu nefsinden, keyfinden, zevkinden en ufak bir taviz vermiyor. İstanbul Eminönü'nde metrelerce uzayan piyango bileti kuyruğu belki sizin de dikkatinizi çekmiştir. Güler misiniz, ağlar mısınız? Halen yaşadıklarımızdan ibret almıyoruz ve "2020 ne kadar kötü bir yıl oldu yahu" diyoruz. Salgın hastalıktan dolayı vefat edenlere Allah'tan rahmet, hayatta kalanlara Allah'tan selamet diliyorum.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.