DEVE



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.04.2023

Son zamanlarda şahit olduğumuz doğal afetler zihnimde farklı çağrışımlara sebep oldu. Yazımın başlığından da anlayacağınız üzere deve ile ilgili atasözlerimiz ve deyimlerimiz günlerdir aklımdan çıkmıyor. Deve, çöl hayvanıdır, inatçıdır ve kincidir. Yüke dayanıklı olmasının yanı sıra iri yapılı oluşu, geviş getirmesi, boynunun eğri oluşu, havudu ve kulağı atalarımızın dikkatini çekmiş ve birçok konuyu deve üzerine kurulan kalıplaşmış sözlerle ifade etmişlerdir. Mesela bir konu abartıldığı zaman "yok deve" diyoruz, bir konuyu küçümserken "devede kulak" diyoruz veya uzun boylu birini eleştirirken "devede de boy var" diyoruz.

Bir yerde okumuştum. Deve çöl dikeni yiyince damağı kanarmış ve ılık kanın tadını çok severmiş. Lezzetin kendi kanından değil de dikenden geldiğini zannedermiş. Deve diken yemeye devam ettikçe kan kaybından ölürmüş. Araplar devenin diken yemesine "ha-re-se" dermiş. İhtiras kelimesi de "harese" kelimesinden türediği için bir nevi kendi kanında boğulmayı ifade ediyormuş. Sizce de günümüzde kendi kanında boğulan insanların acınası hallerine şahit olmuyor muyuz?

Yüzyılın ihmali yüzyılın felaketini beraberinde getirdi. Peş peşe depremler ve seller meydana geldi. Binlerce insanımız enkaz altında can verdi. Allah bir daha yaşatmasın. Bu satırları bile depremde vefat eden insanların 40'ı çıkmadan yazmaya elim varmadı. Depremzedeleri de gördük, depremzâdeleri de gördük. Bir yanda mucize, bir yanda kepaze... 2 aylık bebeğin 30 saat sonra enkaz altından çıkarıldığını, 5 yaşındaki çocuğun enkazda uykusundan uyandırıldığında sanki evlerine misafir gelmiş gibi tepki verdiğini gördük. Sırf takipçi kasmak için yardım(!) adı altında depremi sabote ederek "pireyi deve yapmaya" çalışanların kepazeliklerine de şahit olduk.

Ahir zamanda yaşıyoruz ve milletçe adeta bütün felaketlere davetiye çıkartıyoruz. Salgın hastalık sürecinde 2 yıl içerisinde yaklaşık 100 bin kişi vefat etti. Depremlerde ise 2 hafta içerisinde yaklaşık 50 bin kişi vefat etti. Şehirlerimizin beşik gibi sallanmasını düşündüğümüz kadar yıllardır süren ahlaki erozyonu düşünmüyoruz. Toplumları ifsat eden içkinin, kumarın, zinanın, kul hakkı yemenin yeri ve göğü nasıl titrettiğini halen anlayamıyoruz. Koskoca adamlara dere yataklarından ve fay hatlarından uzak durulması gerektiğini bile bir türlü anlatamamışız. Atalarımız boşu boşuna "cahile laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan zordur" dememiş.

İçinde "Allah korkusu" kalmayan insanları şimdi "deprem korkusu" sardı. Sıcacık yuvalarında uyurken, yemek yerken, su içerken bile "suçluluk" duygusuna kapılanlar var. Çünkü tedbir almadan tevekkül etmeye alıştığımız için her felaket sonrası bir günah keçisi arıyoruz. Görevini ihmal edenler büyük bir vebal altında kaldıklarını bir gün anlarlar. Dünyası başına yıkılan insanlar için yediden yetmişe bütün dünyada yardım seferberliği başlatıldı. Allah hepsinden razı olsun. Zaten iyi günde birbirimizin gözünü oyarız ama zor günde birbirimizi sırtımızda taşırız. "Deveden düşenin anası ağlamış, eşekten düşenin ağlamamış" misali...

Bundan sonra sağlam şehirler ve yaşanılır binalar inşa etmenin maliyeti eskisi gibi "ucuz" olmayacak. "Herkes müteahhit olamayacak" diye çıkan haberlere gülüp geçerdim. Şimdi o müteahhitler insanların güvenini nasıl kazanacaklar, Allah'a nasıl hesap verecekler? Yakın zamanda "Japon hayranlığı" başlayabilir. Demek ki bizim aklımız başımızda değilmiş, hayal dünyasında yaşıyormuşuz. Ne yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim, depremlerde giden canlar bir daha geri gelmeyecek, bundan eminim. Ama bu saatten sonra aklımız başımıza gelir mi, işte bundan emin değilim. "Deveye 'boynun neden eğri?' demişler; 'nerem doğru ki?' demiş"...

"Hayat devam ediyor" ayağına bir müddet yayınlanmayan ahlaksız diziler ve programlar kaldığı yerden aynen devam ediyor. Her felaket sonrası huylu huyundan vazgeçmediği için piyasalar fahiş zamlarla çalkalanıyor. Deprem profesörleri depremi akademik ortamlarda tartışmak yerine televizyon ekranlarında tartışıyorlar. Konuyla alakası olmayan yorumcular da konuya dâhil olunca "evlere şenlik" görüntüler ortaya çıkıyor. Ünlüler şöhret peşinde koşarken gençler de sosyal medyada eğleniyor. Makamlarını kaybetmek istemeyen siyasetçiler "köşe kapmaca" oynuyor. Sizin anlayacağınız birileri halen "deveyi havuduyla götürmenin" hesabını yapıyor.

Biz de burada eğitimin, ilimin, sanatın, medyanın ve edebiyatın önemini anlatmaya çalışıyoruz. Rızk, kader, vebal, ecel kimin umurunda ki... Bazen benim de "bu kadar yazıyı boşu boşuna mı yazdım?" dediğim zamanlar oluyor. "Ya bu deveyi güdeceksin, ya da bu diyardan gideceksin" atasözü aklıma gelince kendime geliyorum ve yeniden tarihe bir not düşmenin mücadelesini veriyorum. Yıllardır görmeye alıştığım ama kabullenemediğim bir husus var. Allah'ın izniyle önemli makamlara gelen yöneticiler ne hikmetse her fırsatta dini, milli ve ailevi değerlerimize hakaret edenlere yaranmaya, onları kazanmaya çalışıyorlar. İşte tam da bunu hatırlatan ve içinde "deve" ile "diken" kelimeleri geçen bir atasözü var ama onu da buraya yazmaya terbiyem müsaade etmiyor.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.