ÇAĞIMIZIN HELASI, SOSYAL MEDYA BELASI!



Mektup Edebiyat Dergisi / 07.09.2017

Gün boyunca Niğde'de bir o tarafa bir bu tarafa koşturup durmuştum. Halletmem gereken resmi işlemleri sonunda bitirmiştim. Akşam ilk uçakla İstanbul’a dönecektim. Biraz soluklanmak istiyordum. Hava çok sıcaktı ve sıcaktan adeta bunalmıştım. En yakındaki bir kafeteryaya gittim. Kafeteryanın yarısı gençlerle, diğer yarısı da orta yaşlı insanlarla doluydu. Bir köşede kendime yer buldum. Garsondan soğuk bir içecek getirmesini rica ettim. Sipariş ettiğim içecekten biraz içince ferahladım, derin bir nefes aldım ve etrafımdaki insanları gözlemlemeye başladım. Herkes kendi halindeydi. Bulunduğum yere yakın bir masada oturan gençlerin hareketleri dikkatimi çekmeye başladı.

Gençler ellerindeki telefonlarla durmadan resim çekip birbirlerine gösteriyorlardı. İzledikleri videolar hakkında espriler yapıyorlardı. Oynadıkları oyunlarda hangi seviyeye geldiklerini ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Başlıca muhabbetleri de sosyal medya, oyun, futbol, müzik ve bayanlar üzerineydi. Beş tane genç kendi çaplarında eğleniyorlardı. Biraz yüksek sesle konuşuyorlardı ve konuşmalarını duyabiliyordum. İçlerinden bir tanesi sevdiği futbol takımının son transferlerini öve öve bitiremiyor ve yanındaki arkadaşına şakayla karışık göndermelerde bulunuyordu. Bir diğeri de hoşlandığı bir kızı internetteki sayfalarından takip ettiğini, her paylaşımını beğendiğini ama kızın onu bir türlü fark edemediğini anlatıyordu.

"Gençlerimiz resmen internetin kölesi olmuş" dedim kendi kendime. İnternetin gençleri ne hale getirdiğine yakından şahit oluyordum. Bir tanesi bana doğru dönüp "Bir şey mi söyleyecektiniz?" dedi. Gençleri rencide etmek istemedim. Tam aksine onlarla muhabbet etme isteği oluştu içimde.

- Sizinle biraz muhabbet edelim mi?, dedim.
- Olabilir, dediler ve beni masalarına davet ettiler.

Biraz şaşırmışlardı ama çok da bozuntuya vermediler. Ne de olsa onlar gençti, kanları hızlı akıyordu, bir yumrukla duvarı bile yıkarlardı.

- Anlatın gençler, sohbetiniz dikkatimi çekti, dedim.
- Ne anlatalım ki?, dedi bir tanesi.

O sırada ellerindeki telefonlardan uyarı sesleri gelmeye başladı. Uyarı seslerini duyan gençlerin dikkatleri dağıldı ve hepsi de telefonlarına gelen bildirimlere baktılar.

- Gençler sizden küçük bir şey rica edebilir miyim?, dedim.
- Buyrun, dediler.
- Sizinle şöyle güzel bir sohbet etsek ama sohbet ederken telefonlarınızı sessize alsanız ve hiç açmasanız olur mu?, dedim.

Birbirlerinin yüzüne baktılar. İsteğimin samimi bir ricadan ibaret olduğunu anladıkları için itiraz etmediler.

- Tamam abi, olur, sen nasıl istersen, dediler.

Sizli-bizli konuşmadan senli-benli konuşma moduna geçiş yaptılar. Bir yandan da gülmemeye çalışıyordum. Telefonlarını sessize alıp bir kenara koyunca çok mahzunlaşmışlardı. Sadece bana odaklandılar ve benim konuşmamı bekliyorlardı. Onlara etkileyici bir konuşma yapmalıydım.

- Gençler, bu yaşlarınız o kadar kıymetli ki, size anlatamam. Gençlik çağı, insanların altın çağıdır. Gençken yaptığınız her şeyin faydasını veya zararını ilerde daha iyi anlarsınız, dedim.

Onlara gençliğin önemini kısaca anlattım. Tarihimizdeki kahramanların ve günümüzdeki bazı sanatçıların gençliğinden örnekler verdim. Onları da kafeteryaya girdiğimden beri gözlemlediğimi söyledim. Sohbet ettikleri konuları eleştirmedim. Ama internetle bu kadar içli-dışlı olmalarını garipsediğimi söyledim.

- Abi, internetsiz hiçbir şey olmuyor ki, canımız sıkılıyor, biz de vakit geçiriyoruz, dedi bir tanesi gülerek.

Onlara internet ile ilgili kısa bir fıkra anlattım.

- Facebook 'ben herkesi tanıyorum' demiş, Google 'ben her şeyi biliyorum' demiş, internet 'ben olmasam siz de olmazdınız' demiş. Ve en sonunda elektrik son sözü söylemiş, 'Boş boş konuşmayın, hepiniz benim sayemde bugünlere geldiniz' demiş.

Bu fıkraya gençler çok güldüler. Ben de kaldığım yerden anlatmaya devam ettim.

- Gençler, işte o elektrik siz oluyorsunuz, dedim. Siz olmazsanız, o telefonların hiçbir önemi kalmaz. O akıllı telefonları icat eden akıllılar sizin vaktinizi çalmak ve sizi oyalamak için uğraşıyorlar. Size tavsiyem, internetle bu kadar içli-dışlı olmayın.
- Peki abi, güzel konuşuyorsun da, biz de genç insanlarız, başka neler yapabiliriz?, dediler.

Sosyal medya bağımlığından bahsettim kısaca. Bir insanın her anını sosyal medyada paylaşmasının aslında bir kimlik bunalımından kaynaklandığını ve bunun da zamanla psikolojik bir rahatsızlığa dönüştüğünü anlattım.

- Her anınızı orada paylaşmak mecburiyetinde değilsiniz, dedim. Her gittiğiniz yerin konumunu bildirmeseniz veya hissettiğiniz her duyguyu sosyal medyada paylaşmasanız ne olur ki? Mesela, alın elinize, bir kitap okuyun, o kitabın nasıl yazıldığını düşünün. Bir film izleyin, bir müzik dinleyin, o filmlerin ve o müziklerin nasıl hazırlandığını düşünün. Düşünün ve sorgulayın gençler... Sizin zihniniz ve kalbiniz tertemiz... Böyle şeylerle fazla vakit kaybetmeyin. Vakit demişken, bu yaşınızda vaktinizi yönetmeyi başarabilirseniz çok başarılı olursunuz, benden söylemesi. İkincisi de sizden istenilen tek şey öğrenmeniz. Bu yaşınızda öğrenmek istediğiniz ne varsa öğrenin. Çünkü sizin tek vazifeniz eğitim ve öğretim. Unutmayın, sizin yaşlarınızda hem çalışmak hem okumak zorunda olan çocuklar var. Bize biraz önce çay getiren garsonu düşünün, burada niye çalışıyor, akşam olduğunda evine mi gidecek, eğlenmeye mi gidecek? Daha geçen ay Trabzon Maçka'da terör saldırısında şehit olan Eren Bülbül sizin yaşlarınızda pırıl pırıl bir gençti. Kim bilir ne hayalleri vardı?

- Evet abi, o kardeşimize biz de çok üzüldük. Allah rahmet eylesin. İyi ki varsın Eren...

- Diyeceğim şudur gençler, gençliğinizin kıymetini bilin. İnternetmiş, oyunmuş, sosyal medyaymış, bunlar sizi sadece meşgul eder. Bence internet olmadan da güzel vakit geçirebilirsiniz.

- Yani, internet olmadan da vakit geçirebilir miyiz?

- Elbette gençler, internet zararlı bir şeydir demiyorum, sadece ne zaman oyun oynayacağınızı, ne zaman ders çalışacağınızı, ne zaman internette vakit harcayacağınızı siz belirleyin. Müzik de dinleyin, film de izleyin, sohbet de edin, maça da gidin, kız arkadaşlarınızla da sohbet edin. Ama bunları ne zaman yapacağınızı siz belirleyin. Eğer bunu başarabilirseniz sıradışı gençler olursunuz. Gençliğin en önemli kısmı vaktinizi yönetebilmek ve enerjinizi kontrol edebilmektir. Gün gelecek, sakallarınız çıkacak, tıraş olmaktan bıkacaksınız. Üniversite, askerlik, evlilik derken zaman su gibi akıp geçecek. Haksız mıyım?

- Güzel konuştun abi, bu söylediklerini biraz düşünelim.

- İşte bu, düşünün ve sorgulayın. Şu an tatildesiniz, okulların açılmasına da az kaldı. Kendinize bir program belirleyin ve ona göre hareket edin. Emin olun, kendinizi çok özgür hissedeceksiniz. Şimdi telefonlarınızı açabilirsiniz.

- Boşver be abi telefonu, ne güzel muhabbet ediyorduk, dediler.

'Tamam' dedim, ısrar etmedim. Gençleri motive ettikten sonra internet ve sosyal medya konusunda yine kendi çapımda haklı eleştiriler yaptım.

- Diyelim ki, bir kızdan hoşlanıyorsunuz, gidin konuşun gençler, sosyal medya da kim oluyormuş, ne gerek var sosyal medyaya? Sosyal medya anlık bir etkiden başka bir şey değil ki... Önceden sevgililer birbirlerine pembe mektup zarfları, kokulu kâğıtlar veya ucu yanık mendiller gönderirdi. Düşünebiliyor musunuz, internette tanışıyoruz, internette ayrılıyoruz. Eskiden sokakta yemek yenilmesi ayıplanırdı. Şimdi insanlar yiyeceği yemeğin resmini çekip internette paylaşıyor. Siz vaktinizi daha güzel değerlendirin, merak ettiğiniz yerleri gezin, yüz yüze sohbet edin, telefonunuzla bin tane resim çekmeyin, bir tane resim çekin. Unutmayın, aklınız da size emanet, aklınızı böyle şeylerle fazla yormayın. Sosyal medya zaten insanı sosyalleştirmez, tam tersine insanları içine kapanık ve duyarsız yapar. Bakın etrafınıza, herkes ellerindeki akıllı telefonla saatlerce meşgul oluyor. Biraz başlarını kaldırsalar, birçok güzelliği fark edebilirler ama başlarını kaldıramıyorlar ki o telefondan... Bir konferansa veya bir geziye gidiyorsunuz, bir de bakıyorsunuz, herkes elindeki telefonla sürekli resim çekmeye çalışıyor. Resim çekeceğinize birazcık etrafınıza bakın. Milletin aklı fikri şu, o akıllı telefonla resim çekmek, o resimleri de internette paylaşmak... Yararlı bir şeyi aşırı kullanarak zararlı hale getiriyoruz. Dengesiz kullanım seviyesiz paylaşımları da beraberinde getiriyor bence.

- Senin sosyal medya hesabın var mı abi?, dediler.

- Tabii ki ben de sosyal medya kullanıcısıyım ama sürekli sosyal medyada takılmıyorum, her anımı paylaşmıyorum, sadece önemli bulduğum fikirleri ve düşünceleri paylaşıyorum, dostlarımla da internetten görüşmüyorum, telefonla veya yüz yüze görüşüyorum, dedim.

Daha sonra gençler bana özel hayatıma ve hobilerime dair birtakım sorular sordular. Sordukları sorulara içtenlikle cevap verdim. Gençleri rencide etmeden onları fikir sahibi yapabildiğim için çok mutlu olmuştum. Onlardan müsaade isteyerek lavaboya gitmek istediğimi söyledim. Lavabo oturduğumuz yere yakındı. Köşeyi döndükten sonra kısa bir süre daha konuşmalarını dinledim.

- Abi doğru söylüyor aslında beyler... İnterneti bu kadar kullanmasak da olur.
- Tamam kanka, o zaman her gün farklı bir etkinlik yapalım.
- İnternette de akşamları takılırız.
- Zaten okullar tatil, hep birlikte gezer tozarız.
- Ama kimse caymayacak, sadece akşamları internette takılacağız.
- Bana uyar, internette online olmadığımız zaman bizi çok merak ederler.
- Ondan kolay ne var ki? Biz de önemli işlerimiz vardı deriz.

Lavabodan çıktıktan sonra gençlerin yanına gittiğimde uzun yoldan geldiğimi ve akşam ilk uçakla İstanbul’a döneceğimi ifade ettim. Vedalaşma zamanı gelmişti. Hepsi ayağa kalktı, benimle tokalaştı.

'Abi bir selfi çekinelim bari' dediler, kabul etmedim. 'Sosyal medyadaki adın ne abi? Seni oradan takip ederiz' dediler, onu da söylemedim.

- Yahu gençler, şu sohbetimizi internette yapamazsınız, internette arasanız da bulamazsınız. Boşverin sosyal medyayı, bırakın şu interneti, dedim gayri ihtiyari. Sohbetimiz aklınızda yer ettiyse ne mutlu bana, gerisi boş...

Ben durağa gidene kadar beni seyrettiler. Dönüp baktığımda bana tekrar el salladılar. Gençlere bu sohbetimizle ilgili sosyal medyada bir şeyler paylaşmamalarını tembihledim. Fakat ben sohbetimizin tamamını paylaştım, hem de köşe yazısı olarak. Haberleri olsa belki de bana gücenirler.

Neyse, önemli olan gençlerle sohbet edebilmek ve onların zihninde kalıcı bir etki bırakmaktı. Bunu başardığımı düşünüyorum. Yeter ki, gençlerimizle güzel iletişim kuralım. Onları rencide etmeyelim, düşüncelerimizi onların da hoşnut olabilecekleri şekilde anlatalım. Aslında bütün gençlerimiz pırıl pırıl, hepsi de çok akıllı. Çok değil, 10 yıl öncesine nazaran mükemmel imkânları var. İnternet kullanımı, müze gezileri, kültürel seyahatler, kütüphane üyeliği, ulaşım v.b. konularda birçok ayrıcalıkları var. Allah gençlerimize dirayet ve feraset nasip eylesin. Bu yazımızda akıllı telefonların, internetin ve sosyal medyanın gençlere verdiği zararları elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Sürç-ü lisan ettiysek affola...


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.