ÇAĞDAŞ İSLAM MEDENİYETİ'NDEN MODERN MAYMUNLUĞA!



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.12.2018

Medeniyet, insanlığın ortak eseridir. Dünya varolduğu günden bu yana birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde varlığını devam ettiren bazı medeniyetler ise şunlardır; Çin Medeniyeti, Hint Medeniyeti, Japon Medeniyeti, Batı Medeniyeti, Ortodoks Medeniyeti ve İslâm Medeniyeti. Bizim için en hakiki medeniyet ise İslam Medeniyeti'dir. İslam Medeniyeti'nin de inşası bir günde değil, asırlardır süren bir mücadelenin neticesinde gerçekleşmiştir. Ayrıca İslam Medeniyeti'nin en önemli referansı Kuran-ı Kerim'dir. Ameli referans kaynağı ise Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in sünnetidir.

İslam Medeniyeti, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in hicretinden sonra Arabistan sınırlarının dışına çıkmıştır. Sonraki asırlarda ise bütün dünyaya yayılmıştır. Buna da büyük ölçüde Türkler vesile olmuştur. Türkler, tarih sahnesine M.Ö. 220 yılında Orta Asya'da Asya Hun İmparatorluğu'nu kuran Hunlar'la girmiştir. Hunlar'ın ilk imparatorları Teoman Han ve oğlu Mete Han'dır. Hunlar'dan önceki çağ, Türklerin tarih öncesidir. Hunlar, 436 yıl iktidarda kaldılar ve sınırları 20 milyon kilometrekareyi aşan büyük bir imparatorluğa sahip oldular. Osmanlılardan sonra Türk tarihinde en çok iktidarda kalan hanedan Hunlar'dır.

Asya Hun İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk hükümdarı olan, hükümdarlığı 11 yıl süren (M.Ö. 220 - M.Ö. 209) Teoman Han, Çin İmparatorluğu'ndan birçok toprak almış ve Çinliler tarafından Çin Seddi'nin ilk temellerinin atılmasını sağlamıştır. Teoman Han halkına şöyle hitap ederdi; "Ben Hun Tanhusu, Teoman Han... Zoru zorladım, zoru kolay kıldım. Gök Tanrı'nın izniyle başarmam gerekenleri bir bir başardım. Yazgı böyleydi. Budunumun yücelmesi, tuğların yükselmesi, bayrağımızın dalgalanması gerekiyordu. Gök böyle buyurmuştu. İnanmakla başladı her şey. Önce ben, oğuşum, boyum, ardından bütün budunum..." Ruhun şâd olsun Teoman Han!

Teoman Han'dan sonra imparator olan Mete Han ise Asya Hun İmparatorluğu'nu büyük bir imparatorluk haline getirmiştir. Mete Han, M.Ö. 234 yılında dünyaya geldi. M.Ö. 209 yılında tahta geçti ve 35 yıl boyunca imparatorluğunun başında kaldı. M.Ö. 174 yılında vefat etti. Mete Han, ölüm döşeğinde iken oğullarına şu sözleri söylemiştir; "Ey oğullar, ben çok yaşadım. Çok savaşlar gördüm. Çok ok attım. Çok ata bindim. Düşmanlarımı ağlattım. Dostlarımı güldürdüm. Gök Tanrı'ya borcumu ödedim. Sizlere yurdumu emanet ediyorum". Ruhun şâd olsun Mete Han!

Medeniyet, duygularda ve fikirlerde başlar. Daha sonra fiiliyata dökülerek bir anlam kazanır. Türklerin de asırlar önce Orta Asya'da kendilerine has bir dinleri, dilleri ve medeniyetleri vardı. Göçler, askeri, siyasi ve iktisadi temaslar yüzünden farklı medeniyetlerle temasa girmiş olmaları, dil, din ve medeniyet değiştirmelerine vesile olmuştur.

Abbasiler zamanında Türk-Arap ilişkileri gelişti ve 751 yılında Talas Savaşı'nda Çinlilere karşı birlikte savaşıldı. Abbasiler yönetim ve askerlik işlerinde Türklere görevler verdiler. Bu durum Türklerin İslamiyet'i tanımalarını, bu dinin kendi inanç ve yaşayışlarına benzediğini görmelerini sağladı. Bunun sonunda İslamiyet'i kabul etmeye başladılar. İlk Müslüman Türk Devletleri; Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Eyyubiler ve Memlükler'dir.

Karahanlılar ve Büyük Selçuklular zamanında faaliyet gösteren Semerkant ve Nizamiye Medreseleri dönemin en önemli eğitim ve öğretim kurumlarıydı. Bu medreselerde çok ünlü alimler, bilim adamları ve sanatçılar yetişmiştir. Sanat alanında resim ve heykel yasak olduğu için gelişmemiştir. Minyatür, hattatlık, oymacılık, kakmacılık, nakkaşlık gibi sanat dalları gelişmiştir. Mimari alanında ise birçok cami, medrese, kervansaray, türbe, kümbet, saray ve kale inşa edilmiştir.

1071 yılında Sultan Alparslan'ın Malazgirt Zaferi sayesinde Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı. Türklerin tarihteki yolculuğu kesintisiz bir şekilde devam etti. İstanbul'u fethetmek 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet'e nasip oldu. Böylece Anadolu tamamen bir Türk yurdu haline geldi. Anadolu sadece bir toprak parçası değildir. Anadolu, bizim ana vatanımızdır, bir medeniyet havzasıdır.

Türk milleti olarak gerçekten şanlı bir tarihe ve kadim bir medeniyete sahibiz. Tarihe yön veren, insanlığın barış ve mutluluğuna hizmet eden birçok devlet ve medeniyet kurduk. Bilhassa Türklerin gittikleri her yerde düzen, huzur ve asayiş hüküm sürerdi. Türkler, yerli halkın dinlerine ve inanışlarına karşı saygılı davranırdı. Onların vicdani kanaatleri ile ilgilenmezlerdi. Kendi dinlerini ve inanışlarını kabul ettirmek için değil baskı yapmak, ciddi bir gayret bile göstermezlerdi. Eğer baskı yapsalardı bugün dünyanın her yerinde İngilizce değil Osmanlıca konuşulurdu.

İslam Medeniyeti'nin faziletini bugünlerde daha iyi anlamamız gerekiyor. İslam Medeniyeti'ni dünyanın her yerine taşıyan Osmanlı İmparatorluğu'dur. Bugün "İslamafobia" adında Müslümanlara karşı sergilenen ırkçılık aslında farklı bir gerçeği perdeliyor. Mesele "İslamafobia" değil, mesele "Ottomanfobia"... İslam Medeniyeti'nin bayraktarlığını yapan Türk kültürü layıkıyla ilgi görmediği için maalesef başka medeniyet ve kültürlerin işgaline maruz kalmaktadır. Çünkü İslâm Medeniyeti uzun yıllardan beri bilim, sanat ve edebiyat alanında büyük bir durağanlığa girdi.

Batı Medeniyeti'nin diğer medeniyetleri sinsice tarumar etmeye çalıştığına şahit oluyoruz. Bu yüzden Batı Medeniyeti'ne haddini bildirmenin zamanı geldi. Günümüzde "medeniyet" kavramı Batı tarafından bir sömürge aracı olarak kullanılmaktadır. Diğer medeniyetlere karşı kuşatıcı ve ayrımcı bir tavır sergileyen Batılılar, yıllarca Müslümanları "barbar", Afrikalıları "yamyam" diye dünyaya lanse ettiler. Bugün Batı'nın gerçek yüzü ortaya çıktı ve "medeniyet" adına söyleyeceği bir sözü kalmadı. Doğu ve Batı, tarih boyunca birbirleriyle devamlı mücadele hâlinde olmuştur ve olmaya devam edecektir. Çünkü bu Hak ile batılın mücadelesidir. Bu yüzden bizim acilen kendi kadim medeniyetimiz olan İslam Medeniyeti'ni yeniden şaha kaldırmamız gerekiyor.

Türkçesi "çağdaş" olan İngilizce "modern" kelimesinin günümüzde çok sık zikredilmesi sizin de dikkatinizi çekiyor mu? Modern sanat, modern eğitim, modern yaşam, modern şehirler... İbn-i Haldun'un ünlü eseri Mukaddime'de geçen "Mağluplar daima galipleri taklit eder" sözü aklıma geldi. Biz ne zaman mağlup olduk da, galip olduğunu zannedenlerin medeniyetini taklit ediyoruz? Ne hazindir ki, Batılılar Müslümanlardan öğrendiği medeniyet ile Müslümanlara hayâsızca saldırıyorlar. Eğer Müslümanlar olmasaydı, Batılılar kendi köklerine asla dönemeyeceklerdi. Kültürel, siyasi ve iktisadî alanda başarılı olamayacaklardı.

Batılılar gibi yaşayarak, onlar gibi sanat eserleri üreterek, onlar gibi film çekerek, onlar gibi müzik yaparak, onlar gibi resim çizerek, onlar gibi eğitim görerek, onlar gibi ticaret yaparak büyük kazanımlar elde edemeyiz. 2004 yılında vefat eden merhum dedem şair, yazar ve tiyatrocu Hasan Nail Canat, bundan tam 27 yıl önce, Mahmut Çetin'in İslam Sanatının Yeniden Teşekkülü kitabında yayınlanan röportajında "Biz Müslümana yakışır bir üslup bulabilmek için, Batı'nın bütün uygulamalarını bilmek ama hiçbirini bütün olarak taklit etmemek zorundayız" demiş.

Medeniyet esasen içinde birçok hayati unsuru barındıran çok zengin bir kavramdır. İnanç, ahlak, gelenek, kültür, sanat, edebiyat, eğitim, bilim, tarım, turizm, ticaret, siyaset... Bu unsurların tamamında bir medeniyetin izlerini görebilirsiniz. Medeniyetler de ağaçlara benzer. Tutunacak bir toprağa, kök salacak bir mekâna, gelişecek bir iklime ihtiyaç duyarlar. Medeniyeti şehircilik ve yaşam standardı açısından düşünmek de büyük bir bağnazlıktır. Medeniyet sadece yol ve betondan ibaret değildir. Yollar ve binalar birer vasıtadır. Önemli olan o yollardan gururla geçecek ve o binalarda insanca yaşayacak ahlaklı ve faziletli nesiller yetiştirmektir. Şehirleri yeniden inşa ederken kadim medeniyetimizi de yeniden ihya etmeliyiz.

Bu yüzdendir ki, bizi biz yapan faziletlerimizi korumalıyız. Batı'nın bize empoze ettiği yaşam biçimini taklit etmemeliyiz. Tarihimizin derinliklerinden gelen hasletlerimizi, imanımızı, örf ve adetlerimizi, giyim kuşam özelliklerimizi, medeniyet ve kültür farklılıklarımızı yeniden hatırlamalıyız ve medeniyetimizi geleceğe taşımalıyız. Eğer bunu yapamazsak taklitçilikten öteye gidemeyiz. Bizim Batı Medeniyeti ile entegre olmaya ihtiyacımız yok. Kendi medeniyet mefkûremizi her yönden yeniden inşa etmeye ihtiyacımız var. Türk milleti olarak özellikle bu dönemde kültürde, sanatta, bilimde ve eğitimde daha çok atılım yapmalıyız.

Bu yıl aramızdan ayrılan merhum İslam Bilim Tarihi Araştırmacısı ve Yazar Prof. Dr. Fuat Sezgin, "İslam Medeniyeti'nin büyüklüğünü kendi insanımıza anlatmak Batılılara anlatmaktan daha zor" derdi. Allah rahmet eylesin. Ruhu şâd olsun. İnşallah İslam Medeniyeti'nin yeniden şahlandığı günleri görmek bizlere nasip olur.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.