BİZ VAR YA BİZ (!)



Mektup Edebiyat Dergisi / 06.07.2023

Makamlarla ve rakamlarla haddinden fazla övünen insanların ibretlik halleri beni çoğu zaman derin düşüncelere sevk ediyor. Bu zihniyetteki insanlar kendilerini dev aynasında görüyorlar ve her konuda etkili ve yetkili olduklarını zannediyorlar. "İktidardayız" diyorlar ama muktedir olamadıklarını bir türlü anlayamıyorlar. Hiç düşündünüz mü, iktidarda oldukları halde muhafazakâr insanların arasından neden dünya çapında şairler, yazarlar ve sanatçılar çıkmıyor? Çünkü halen eğitimi, kültürü, sanatı ve edebiyatı küçümsüyorlar.

Gerçek anlamda iktidarda olmak için kültürel anlamda da iktidarda olmak gerekiyor. Eğer iktidardaysanız eğitimi, sanatı, edebiyatı ve medyayı küçümseme lüksünüz olamaz. Okullar inşa etmekle eğitim seviyesinin yükselmeyeceğini, kültür merkezleri inşa etmekle sanatta çığır açılmayacağını, her şehre kütüphane açmakla edebiyata olan ilginin artmayacağını inşallah bir gün anlayacaklar.

Bugün bunca olanağa rağmen insan yetiştirmenin önemini idrak edemiyorlar, sanatın gücünü anlamak istemiyorlar, medyanın etkisini hafife alıyorlar. Hâlbuki bu alanlarda hassasiyetle hareket edilmesi gerekiyor. İdealist öğretmenlerle, fedakâr siyasetçilerle, feraset sahibi gazetecilerle, sağduyulu medya kuruluşlarıyla, edebiyata hak ettiği değeri veren yayınevleriyle dünya çapında başarılı işlere imza atabiliriz.

Müfredat sorunu bir türlü çözülemeyen eğitim kurumlarının başarı seviyesi mükemmel bir seviyede değil. Mezun olan gençler hayata atıldıklarında bunu geç de olsa anlıyorlar. Bunları söylediğinizde "biz var ya biz, Türkiye'nin her yerinde okullar inşa ettik" diye övünüyorlar.

Yıllarca izleyicilerin bilinçaltına sinsice empoze edilen kadın programlarıyla, saçma sapan yarışmalarla, ahlaksız dizilerle ve seviyesiz tartışma programlarıyla televizyon ekranları resmen kirletildi. Ancak diğer taraftan baktığınızda "biz var ya biz, dizi ihracatında dünya ikincisiyiz" diye övünüyorlar.

Muhafazakâr yöneticiler kültürümüze ve sanatımıza sahip çıkmadılar. Kadim Anadolu medeniyetimizi yeniden canlandıramadılar. Yediden yetmişe herkese hitap eden kültürel etkinlikler düzenleyemediler. Bunun farkında bile olamadıkları için "biz var ya biz, her yerde kültür merkezleri açtık" diye övünüyorlar.

Edebiyata ve sanata hak ettiği değeri vermediler. Bizim ülkemizin dağlarını, ovalarını, denizlerini, destanlarını, hüzünlerini ve mutluluklarını bembeyaz sayfalara taşımak ve hatta televizyon dizilerine ve beyazperdeye aktarmak yerine fuarcılıkla avunup, "biz var ya biz, her yerde kütüphane açmayı hedefliyoruz" dediler.

Öğretmenler ve öğrenciler gittikçe klişe hale gelen ve arapsaçına dönen eğitim müfredatıyla boğuşuyor. Medya kuruluşları reyting oranlarıyla avunarak ahlaksız dizileri yayınlamaktan çekinmiyor. Gazeteler övgü ve sövgü arasında bocalarken köşe yazarları "gündemcilik" oynamaya devam ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere devletin kültür, sanat ve edebiyat alanında aktif olması için görevlendirdiği kurumlar bile halen yağmur yağsa kendilerine bir bardak su bile vermeyecek ünlü(!) simalara şirinlik yapmaya çalışıyorlar.

Yayınevlerinin çoğu "eser" kelimesinin mahiyetini unuttuğu için kitabı bir "meta" olarak görüyorlar. Kitapları "yayına hazır" değil, "satışa hazır" hale getirmeye çalışıyorlar. Kitap yazan kişinin adına ve sosyal medyadaki takipçi sayısına bakarak kitabın kaç tane satılacağını öngörebiliyorlar. Sosyal medya fenomenlerine kitap yazdırmalarına rağmen satış rakamları umdukları gibi olmayınca "devlet bizi hiç desteklemiyor ki" diyorlar.

15 Temmuz'un yıldönümündeyiz. Şehit Astsubay Ömer Halisdemir başta olmak üzere şehitlerimize Allah'tan sonsuz rahmetler diliyorum, gazilerimize hürmetlerimi sunuyorum. 15 Temmuz'daki hain işgal girişimi bile yurtdışına ihraç edilecek şekilde dizilere ve sinemalara aktarılamadı. TRT 1'de yayınlanan "Mahrem" ve "Kumpas" belgesellerinden ve "15/07 Şafak Vakti" isimli sinema filminden de kimsenin haberi olmadı.

Eğitimde, sanatta, edebiyatta ve medyada vasat bir seviyede olduğumuzu anlayıp buna dair radikal adımlar atılması gerekirken okullar, kültür merkezleri ve kütüphaneler inşa etmekle, ahlaksız televizyon dizilerini yurtdışına ihraç etmekle övünmek gerçekten "mükemmel" bir yaklaşımdır. Biz mi mükemmeliyetçiyiz, yoksa iktidardakiler mi ne yaptığının farkında değil, çözemedim gitti.

Size eskilerden bir anekdot anlatayım. Bir zamanlar otoriter bir Cumhurbaşkanı varmış. Sekreteri bir gün odasına telefon edip bir yazarın makama geldiğini ve beklediğini söylemiş. Cumhurbaşkanı derhal koltuğundan kalkarak kapıya kadar gidip yazarı içeriye davet etmiş. Yazar davete icabet etmiş ama şaşırmış ve sormadan da edememiş, "sırada 40 kişi var, bekleyebilirdim" demiş. Cumhurbaşkanı, "Hayır, ben tarihe bir sanatkârı bekleten adam olarak geçmek istemem" diye yanıtlamış. Bahsettiğim Cumhurbaşkanı Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle... Sözkonusu yazar ise Jean Paul Sartre... İyi de, ben niye Fransa'dan örnek verdim ki şimdi?


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.