BEYİN GÖÇÜNÜ DURDURALIM!



Mektup Edebiyat Dergisi / 01.11.2019

"Akla ne işle uğraşacağını gönül öğretir. Gönül gelişmezse, akıl kötülüklerle uğraşır. Onun için düsturumuz Bilim+Gönül'dür". Bu söz 2015 yılında aramızdan ayrılan ve "Türk Aynştaynı" olarak bilinen Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun konuşma ve söyleşilerinden derlenen "Hedef Türkiye" isimli eserinin ilk sayfasında yazmaktadır. Bu vesile ile vefatının 4. yılında Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'na sonsuz rahmetler diliyoruz.

Bilim ilerlerken insanlığın ortak hafızasını kullanır. Bilimsel alanda yaptıkları çalışmalarla dünyaya nam salmış bilim adamlarımızın adını anmadan geçmek istemiyorum. İbn-i Sina, Fârâbî, Bîrûnî, Pîrî Reis, Takiyüddin, Ahmed Eflâkî, Şemseddin Semerkandi, İbn Bacce, Kemaleddin ibn Yunus, Cabir bin Eflah, İbrahim Hilati, Abdurrahman Hazinî, Abdullah bin Ahmed el-Baytar, Abbas ibn Firnas ve daha niceleri... Ruhları şâd olsun!

Pusulayı Çinliler, matbaayı Almanlar buldu. İlk uydu Ruslar tarafından dünyanın yörüngesine yerleştirildi. İlk dünya haritasını Pîrî Reis çizdi. Binaların daha sağlam olmasını sağlayan ve bina temelini sabitlemek için kullanılan ray sistemini Mimar Sinan icat etti. İbn-i Sina'nın "Avicenna" isimli kitapları halen Batılı ülkelerin fakültelerinde okutuluyor. Bunun gibi bilimsel anlamda nice icatlarımız oldu. Bilimin ve teknolojinin temelini oluşturan yeni icatlar insanları kalkındırır ve toplumun refah seviyesini yükseltir. Biz maalesef Türk milleti olarak bilime gönül veren insanlara sahip çıkmıyoruz, başarılı bilim insanlarını da doğru düzgün anlatamıyoruz.

"İcat" ve "keşif" kelimeleri nedense hep karıştırılıyor. Mesela denizde yaşayan bir canlı türünü keşfedersiniz, buna keşif denir. Bilgisayar, araba veya uçak ise başlı başına bir icattır. Son yüzyılda Türk toplumunun mucitlere bakışı da çok değişti. Geçim derdi ön planda olunca icatlarla ilgilenmek "gereksiz maceralar" oldu. Bu yüzden garantili meslekler daha çok tercih ediliyor. İşin trajikomik bir tarafı da var. "Başımıza icat çıkarma" diye başlayan cümleler "Sen mi kurtaracaksın memleketi?" diye sona eriyor. Aynı insanlar "Japonlar ne kadar çalışkan yahu?" veya "Gâvur yapıyor kardeşim" de diyebiliyor. Sizce bu yaklaşımla bilimde ve teknolojide ilerlemek mümkün olabilir mi?

Mesela merhum Necmettin Erbakan'ın da büyük emek verdiği "Devrim" otomobili 1961 yılında 4,5 ay gibi kısa bir süre içinde Eskişehir'de üretilen ilk yerli otomobildir. Aracın üretimi bitince Eskişehir'den trene yüklenip Ankara'ya gönderilir. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'e ve halka gösterilmek üzere yola çıkan otomobil Ankara'ya ulaşınca birileri kurnazca bir plan yapar. Depodaki benzinin tamamına yakını kasıtlı olarak boşaltılır. Bu yüzden otomobil 100 metre gittikten sonra durur. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel otomobilden inerken "Batı kafasıyla otomobil yaptınız ama Doğu kafasıyla benzin ikmalini unuttunuz" der ve ertesi gün bütün gazeteler "100 metre gidip bozuldu" diye manşetler atar. Devrim projesi iptal edilir ve üretilen 4 adet otomobilin 3 tanesi hurdaya ayrılır. Necmettin Erbakan'ın teşviki ve devletin de oluruyla yola çıkarılan pırıl pırıl mühendisler yine devlet eliyle yarı yolda bırakılır.

Türkiye'de ilk yerli uçak hamlesini başlatan Nuri Demirağ ile Vecihi Hürkuş'un başına gelenleri anlatmak bile istemiyorum. Çünkü ne zaman yerli ve milli sanayide bir hamle yapsak içeriden ve dışarıdan sinsice engelleniyoruz. Küresel sermayenin paydaşları da fırsattan istifade ederek "siz üretmeyin, biz size maliyetinden daha ucuz fiyata veririz" diyorlar. "Parasıyla değil mi kardeşim?" mantığıyla hareket edersek olacağı budur. Teknolojik ürün ithalatında ve sosyal medya kullanımında dünyadaki ilk 10 ülkeden biri olmak sizce büyük bir başarı mıdır? Ben şahsen Türkiye'nin bilimde, sanatta ve edebiyatta dünyada en başarılı ilk 10 ülkeden biri olmasını isterdim.

Mesela Arda isimli genç bir kardeşimiz dünyada eşi benzeri olmayan bir yazılım geliştirse ve bu yazılıma "ArdArdA" diye kendi ismini anımsatan bir isim verse bu direkt alay konusu olur. Günlerce sosyal medyada dalga geçilir. Gazeteler ve televizyonlar bu başarıyı haber bile yapmaz. TÜBİTAK onay vermez, emeğe saygı duymaz. Bir de bakarsınız, Arda kardeşimizin emeğine yurtdışındaki yabancı bir yazılım firması sahip çıkar. Bu sefer de beyin göçü başlar. En sonunda o yazılım patentli bir şekilde "Ardaloji" ismiyle tüm dünyada satışa sunulur ve bizim ülkemizin insanları da bayıla bayıla alır.

Yanıbaşımızdaki insanların emeğini görmezden geliyoruz ama Batı'dan gelen her şeye gözü kapalı güveniyoruz. Buna bağnazlık mı dersiniz, eziklik mi dersiniz, ne derseniz deyin. "İsviçreli bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre" diye başlayan haberleri can kulağıyla dinleyenler var. Ben mucitleri engellemeye çalışan ve Türk bilim adamlarını küçümseyen insanları vatan haini olarak görüyorum. Ülkemizin yarınları için gecesini gündüzüne katarak yeni buluşları hayata geçirmeye çalışan insanlar için ilgili kurumlardaki yetkili kişiler üzerlerine düşeni yapmıyorsa benim gözümde onlar da vatan hainidir.

Amerikalı bilim adamı Thomas Edison, elektriği icat etti. İskoçyalı bilim adamı Alexander Graham Bell, telefonu icat etti. Edison'un ve Graham Bell'in dilinin ve ırkının bir önemi var mı? Her kim olursa olsun; insanlığa hizmet eden, bilimsel alanda dâhiyane çözümler üreten ve gelecek nesiller için örnek teşkil eden bilim insanlarının evvela emeklerine saygı duymasını bilmeliyiz. Emeğe saygı demişken size alanında çok önemli buluşlara imza atarak dünya çapında başarılı olmuş bazı mühendislerden bahsetmek istiyorum. Siz de mühendislerin soyisimlerini okuyunca hangi alanda başarılı olduklarını ve hangi markalara soyisimlerini verdiklerini daha iyi anlayacaksınız. Henry Martin Ford, Robert Bosch, Soichiro Honda, Alessandro Volta, William Colgate, Karl Friedrich Benz, Ernst Werner von Siemens, Gerard Philips ve Rudolf Diesel...

Peki, biraz önce bahsettiğim küresel şirketlerin çoğunun Yahudi sermayesi ile müşterek çalıştığını biliyor musunuz? Yeryüzünde artık savaşlar sadece askeri alanda yapılmıyor. Bilimsel, teknolojik, psikolojik, kültürel, ekonomik ve sanal savaşlar dünyanın her yerinde devam ediyor. Küresel güçler dünyayı ele geçirmek için "bilim" ve "sanat" alanında yoğun çaba gösteriyorlar. Çünkü dünyada "bilim" ve "sanat" alanlarında hâkimiyeti olanlar küresel kararlarda da etkili oluyorlar. Şükürler olsun ki, son yıllarda yerli ve milli imkânlarımızla silahlar, uçaklar ve tanklar üretildi. Milli savunmada söz sahibi bir ülke olduk. Fırat Kalkanı Harekâtı, Zeytin Dalı Harekâtı ve Barış Pınarı Harekâtı'ndaki başarılarımızın en büyük sebeplerinden biri de budur. Allah şanlı ordumuzu her daim muzaffer eylesin. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize de acil şifalar diliyorum.

Bilim ve teknolojinin ekonomik ve sosyal yaşamdaki rolü gün geçtikçe artıyor. Ancak biz bilime yeteri düzeyde önem vermiyoruz. Bilimi "gereksiz", teknolojiyi "eğlence" olarak görüyoruz. AR-GE çalışmalarına bile doğru düzgün kaynak ayrılmıyor. Türkiye'nin birçok şehrinde kurulan "Teknokent" isimli bilim merkezlerinin bile vasat olduğunu söyleyebilirim. Mesela 2015 yılında yüksek teknoloji yoğunluklu ihracat yapan en büyük ülkeleri biliyor musunuz? Çin 554,3 milyar dolar, Almanya 185,6 milyar dolar, Amerika 154,3 milyar dolar ve Kore 126,5 milyar dolar. Türkiye ise 2015 yılında 2,3 milyar dolarlık teknoloji ihracatı yapmış. Görüldüğü üzere halen teknolojide dışa bağımlıyız. "Ey Almanya" veya "Ey Amerika" derken bunları da düşünmeliyiz. Dünyada söz sahibi olmak istiyorsak bilimde ve teknolojide çok iyi seviyelere gelmemiz gerekiyor.

Son yıllarda "gelecek kaygısı" ile zihinleri allak bullak edilen gençler "Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik" bölümlerini tercih etmiyor. Temel bilimler olarak bildiğimiz bu bölümler "serbest piyasa" mekanizmasına entegre edilmiş durumdadır. Talep olmayınca kapatılıp gidiliyor. YÖK bile bunun planlamasını yapamıyor. Eğer biz bilgi toplumu olmayı başarabilirsek beraberinde bilgi teknolojileri de gelişir. Bu da eğitimin niteliğine ve insan kaynağının zenginliğine bağlı bir durumdur. Bilimsel faaliyetlerin en önemli eksikliği "ara eleman" eksikliğidir. Yüksek düzeyde kalifiye olmuş çalışanımız yok. Hâlbuki ülkemiz genç nüfusunu iyi eğitip kalifiye işgücüne dönüştürebilir. Hızlı nüfus artışını bile fırsata çevirebiliriz. Her kente bir üniversite açılıyor. Fakat buna rağmen neden beyin göçü önlenemiyor?

Yıl 2014... İlayda Şamilgil, sıvılardaki su oranını mıknatısla ölçebilen ucuz, hızlı ve taşınabilir bir sistem icat etti. İcadı TÜBİTAK tarafından dereceye bile giremedi. Aynı proje ile Polonya'da birinci oldu. Lise eğitimini Türkiye'de tamamladıktan sonra üniversite eğitimi için ABD'ye gitti. Bir yandan mühendislik eğitimine ABD'de devam eden İlayda Şamilgil, diğer yandan da ülkemizi gururlandıracak yeni buluşlara imza atmaya devam ediyor.

Yıl 2016... Diyarbakırlı mucit Celal Göger, gün ışığından 1 KW enerji elde edebilecek bir şapka üretti. Ürettiği şapkanın adına kendi isminin baş harfi ve soyadı olan "Cgoger" ismini verdi. Elde ettiği enerji sistemi ile bir hafta boyunca doğada kalacak olanların laptop, akıllı telefon ve tüm elektronik cihazlarına yetecek düzeyde enerji sağlayabileceği belirtiliyor. Müsaadenizle bundan sonra Celal Göger'in sözlerine yer vermek istiyorum; "Noter kanalı ile bu sistemin bana ait olduğunu güvence altına aldım ama global patentini almak için 40 bin dolar gerekli. Benim bunu ödeyecek gücüm yok. Ya da resmi bir üniversitenin görevlisi olarak patent başvurusu yapılabilir. Bana gerekli imkânların tanınması halinde Cgoger sistemini daha da geliştirebileceğime inanıyorum. Boyunu küçültüp işlevini daha da arttırabilirim. Yaptığım icatlarla ilgili birçok ülkeden teklif aldım ama ben bütün çalışmalarımı burada, kendi ülkemde, kendi bölgemde yapmak istiyorum. Almanya hükümeti tanıdık bir Türk vatandaşı aracılığıyla bana teklifte bulundu fakat ben kabul etmedim. Dicle Üniversitesi bünyesi altında projelerimi uygun bir zeminde geliştirmek adına yetkililerden destek bekliyorum".

Yıl 2019... Geçtiğimiz Ekim ayında ODTÜ Matematik Bölümü'nü derece ile bitirdikten sonra Almanya'daki Nürnberg Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi gören 24 yaşındaki Mert Çokluk, Nürnberg Tren İstasyonu'nda ölü bulundu. Mert Çokluk'un ölüm haberi ailesine Alman makamları tarafından 6 gün sonra bildirildi. Aileye oğullarının nasıl öldüğüne dair bilgi verilmediği öğrenildi. Alman medyası olayı görmedi. Mert Çokluk'un vücudunda darp izleri bulunmuş. Hatta tırnağı bile sökülmüş. Bilgisayarı ve telefonu da kaybolmuş. Mert Çokluk'un babası Bekir Çokluk "Oğlumun üzerinde çalıştığı yazılım alınmış, kendisine işkence edilmiş ve vahşice öldürülmüş" diye açıklama yaptı. Genç kardeşimize Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine de sabırlar diliyorum. İnşallah Türkiye bu konunun takipçisi olur ve Almanya da bu cinayeti aydınlatır.

Türkiye'den yapılan beyin göçünün son yıllarda neden katlanarak arttığını anlayabiliyor musunuz? Türkiye yurtdışına en fazla öğrenci gönderen ülkeler arasında 11. sırada yer alıyor. Birçok alanda yetişmiş önemli sayıda insan gücü ülkeyi terk ediyor. Beyin göçü alan ülkeler daha hızlı gelişiyor, daha hızlı kalkınıyor. Beyin göçü veren ülkelerde ise yoksullaşma hızlanıyor. Siz buna ister "Doğu kafası" deyin, ister "Batı kafası" deyin.

Biz bunlarla uğraşırken "bilim" ve "sanat" alanında dev yatırımlar yapan ülkeler 4. Sanayi Devrimi'ni konuşuyor. Yapay zekâlar, nanoteknolojiler ve silikon vadileri durmadan çalışıyor. Artık her şey makineleşecek. İnsanı üretim sisteminden çekmeye çalışıyorlar. Çünkü insansız daha az hata olacağı düşünülüyor. 2025'te dijital devrim olacak. Dijital devrimin her şeyi radikal bir şekilde etkileyeceği söyleniyor.

Geçtiğimiz Eylül ayında Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank tarafından "2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi" açıklandı. Türkiye'nin ileri teknoloji ürün ihracatını arttırmaya yönelik hedefler içeren ve girişimlerin desteklenmesine yönelik planlar bulunan stratejideki bazı maddeleri sizlerle de paylaşmak istiyorum.
* Teknoloji alanında küresel ölçekte marka olacak en az 23 akıllı ürün çıkarılması hedefleniyor.
* 2023'e kadar değeri 1 milyar doları aşan en az 10 adet girişim çıkması hedefleniyor.
* Girişimcileri yatırımcılar ile bir araya getiren Türkiye Girişim Ekosistemi Platformu kuruluyor.
* Veri analitiği ve okur-yazarlığı alanlarında eğitimler verilecek. Bu alanlarda yetkinliğe ulaşanlara Dijital Rozet verilecek.
* Ülke olarak sahip olduğumuz büyük verinin ekonomik değere dönüşmesi için Yapay Zekâ Enstitüsü kuruyoruz.
* Bulut Bilişim ve Veri Merkezi kurulacak.
* Ulusal Blokzincir Altyapısı hazırlanacak.
* Otomotiv akreditasyon ve sertifikasyon merkezi açılacak.
* 5G, robot ve otonom araçlar gibi alanlardaki mevzuat çalışmaları hızlandırılacak.
* Fikri mülkiyet halklarının altyapı ve uygulama çerçevesi güçlendirilecek.

Bu ülkenin bir vatandaşı olarak atalarımızın bilimdeki başarılarını dile getirdim. Son yıllarda bilimsel alanda yapmamız gereken yatırımları ihmal ettiğimizi de elimden geldiğince ifade etmeye çalıştım. Asla umudumuzu yitirmemeliyiz. Bu anlamda geç bile kalınmış olsa hükümet tarafından açıklanan "2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi" ülkemiz için hayırlara vesile olur inşallah. Geç olsun ama güç olmasın. Eğer istersek ülkemizde yeni İbn-i Sina'lar, yeni Pîrî Reis'ler, yeni Vecihi Hürkuş'lar yetişebileceğine inanıyorum. Yeter ki, bunun farkına varalım ve bilime azami düzeyde önem vererek beyin göçünü önlemeye çalışalım.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.